20 Mart 2008 Perşembe


amma olmuş yazmayalı harbiden de. bir gün de bloga başka türlü başlamayı isterdim... aman şu geçtiğimiz günlerde değil blog yazmak, yemek, tuvalet arkadaşlarla lak lak gibi temel ihtiyaçlarımı bile zor karşılayabildim. ay ay ay, aslında böyle bahsetmek hiç hoşuma gitmiyor, dün modern sabahlarda bununla ilgili bir sohbet geçti. hani gayet de önemsiz iş yaparlar da, sonra işe harcadıkları eforun üç katını işin amma da zor olduğunu anlatmaya harcarlar... siz benim kendi kendimle konuştuğumu varsayın, yok öyle birşey, her şey çok güzeldi, hiç yorulmadım, hele ki uykusuz filan kalmak mazallah. ne olacak elimin kiri ayol...


dün (ben ne yaptıysam, ne duyduysam, ne gördüysem düne borçluyum) yapmak istediğim veya olmak istediğim şeyleri düşündüm. feci halde genel bir konu olmakla birlikte bir kaç başlıkla bunu özetlemeyi başarabilirim sanırım:


* herkes tarafından sevilen biri olmayı istedim. hem kendine has hem de tüm insan tiplerinin kanını kaynatan, "özlem mi, özlem bambaşkadır yaa, herkesle anlaşır, kimseyi kırmadan istediklerini yaptırır, tüm tanıdıklarım bir yana özlem bir yana" dedirtecek denli. böyle bir istek sanırım hayatımda bir lise dönemimde olmuştu bir de şimdi. ömrü kısa oldu gerçi, akşama unutmuştum...


* bir ülkenin prensesi olmam istenseydi, ki aynen böyle düşündüm, rusyanın prensesi olmak isterdim. özel bir nedeni yok, sadece diğerleri daha itici geliyor. ve dünyanın şimdiye dek görüp göreceği en avam ve kuralsız prensesi olacağıma söz verdim. ne kendimi diana gibi hüznün ulaşılmaz prensesi yapardım ne de diğerleri gibi kraliyetin devamı için hababam çocuk doğururdum. belki biraz stephanie gibi başına buyruk (ki bence fazlasıyla beceriksizdi başına buyruk olurken), mecburen pedikürlü ayaklarını kumsalda yürürken salı salıveren, resmi törenlerde yaramazlık yapan bebelerini kimseciklere çaktırmadan çimdikleyen, takılıp düşeceği için hiç bir zaman uzun elbise giyemeyen bir prenses olmak istedim.


* bahçelide, tam da çocukları götürdüğüm parkın yakınında bir ev var, yanındaki binalardan apayrı, düş evi gibi, insanın gözlerine inanamayacağı denli ilginç bir ev. işte orada oturanlarla tanışmak isterdim. bahçesine bin bahçeyi sığdırmış, bu yüzden de azıcık karmaşık görünen bu şahane evin iki katı var sanırım. bir de bahçeye açılan büyük, camlı bir mutfak kapısı. ben arabayla geçerken mutfak kapısından bir köpek çıkıyordu, ve fakat sanırım evin tek hayvanı bu köpek değildi. ve hatta sanırım evdeki canlıların büyük çoğunluğu hayvandı. öyle bir izlenimi var ki, bakınca evde inatçı, temizlikten nasibini almamış yaşlı bir cadının, ya da kendini doğaya adayıp da her ne halt içinse yaşamak için ankaranın göbeğini bulmuş bir hippienin oturduğunu sanabilirsiniz. her ikisinden de bu kadar ürkmemeyi istedim.


* arkadaşlarımla kızlı erkekli oturup geyik yapmayı istedim. bizim aile dostlarımızın yarısı ile bu dediğim şekilde bir muhabbet mümkün olamıyor. genellikle kadınlar ve erkekler ayrı takılıyor ve çok sevmeme rağmen erkek muabbetine katılamıyorum. eğer bizim evdeysek, arada mutfağa çay koyma bahanesiyle kaçıp (ki erkeklere mutfakta özel yer sofrası kuruluyor) konuşmalarına katılmak istesem de, ben gelince herkes susuyor. ama niye yaaa, devam edin yaa, ben vallahi de her duyduğunu karılarınıza anlatacak denli salak bir kız değilim, hatta ben de dedikodularını yapmak istiyoruuuum, demek isterdim. geçen gün Serkanlardaki muhabbet mesela, ne güzeldi bence, çay ve çiş dışında kimse masadan kalkmadı ve benim de kaçırdığım bir muhabbet olmadı.


* çiçek teyzemi özledim. ölümünün üzerinden ancak 7-8 yıl geçtikten sonra onun artık bu dünyada olmadığını idrak edebildim. kimi zaman rüyama girmesini istedim. rüyamda o kısık sesiyle benimle muhabbet etmesini, güzel dişlerini gösterecek şekilde gülmesini istedim. teyzem yemeyi çok sevdiği için şimdi yok. yememesi gereken onca şey varken, ve hastaneden yeni çıkmışken kendine bir tepsi kalburabastı yapıp hepsini mideye indirdiği için yok. yani ölümü tamamen kendi seçimi. ve ben şimdi anlıyorum ki, onun ölümünü kabullenmemek için cenazesine gitmemişim, annemin onunla ilgili anılarını dinlemek istememişim, kızları ile pek ilgilenmemişim. şimdi kimi zaman üzülüyorum, onunla daha fazla vakit geçirmeyi istedim.


* belki prenses olmak için fazla yaşlı, kısa boylu, beceriksiz olabilirim. ama birgün bir şarkıcı olmam istenseydi (ki bunun olma ihtimali görece daha fazla), buğulu bir sese sahip, türkü söyleyen bir cazcı olmak isterdim. evet, çığır açacağım bir muhakkak, üstelik böyle birşey teknik açıdan olabilir mi bilmiyorum. ama önemli değil, çevremde elimi sallasam elli teknisyen ve aranjör olacağından benim tek yapmam gereken açtığım çığıra düşmemek olmalı...


Böyle de böyle... İşe ve gerçeklere geri dönme zamanı geldi. Bu istekler beni bir süre oyalar neyse ki. Darısı başınıza...

3 yorum:

Nazlila dedi ki...

Yine okurken neseyle sirittigim bir blog yazmissin neptun arkadasim! Süpersin.. :))

Adsız dedi ki...

kimi yerde çok kendimi buldum kimi yerdede seni tekrar keşfettim, evet özlemcim şu erkek muhabbetine dahil olma isteğine ben de katılıyorum ama türküyle cazı pek şeettiremedim yaniiiiiiii:))
isteklerinin devamını diliyom ve gözlerinden öpüyom...

gülru

Börek dedi ki...

valla bize uyar.. ama muhabbette testesteron yuzdesi artinca aaaooww! oooovvv yoowww çüşş! demek yok sonra.. :))