28 Temmuz 2009 Salı

Diken üstündeyim. Hem de öyle böyle değil, günlerdir. Canım acayip sıkkın valla. Ay anlatsam bi türlü anlatmasan bi türlü, deli gibi hissediyorum kendimi.

Tam olarak belli değil ama galiba dolandırılıyorum. Ne zaman belli olacak bilmiyorum. Elimi kolum bağlı, sinirden ağlamak dışında pek birşey yapamıyorum.

Arabanın trafik tescil bilmemnesinin süresi doldu. Uzatmak için emniyete gidilecekti. Gittik. Giderken yanıma hanzonun teki (o zaman gencin biri idi, şimdi hanzonun allahı oldu) yanaştı, ver sen biz halledelim dedi, emniyetin hemen yanında büromuz dedi, yasadışı olsak bizi orada tutmazlar dedi. Offff, verdim bunlara evrakları. ve şimdi her Allahın günü, gecesi, öğleni, sabahı küfrediyorum kendime... Cumaya yola çıkacağız ve arabanın ruhsatı hazır değil. Tüm bunlar katlanılır olurdu, Kayanın haberi olsaydı... Ona nasıl söyleyeceğim, ne kadar kızacak bana, söylersem bir şey değişecek mi bilmiyorum. Kendime hiç bu kadar küfretmemiştim.

Salağım ben, hem de süzmesinden...

Siz siz olun, asla ama asla Emniyet Sarayının yanında, caminin altında yuva kurmuş bu örümcek ağlarına düşmeyin.

Bu kadar

15 Temmuz 2009 Çarşamba

ESKİ BİR GÜNLÜKTEN

Bundan tam 11 yıl önce, yani biz daha Kaya ile evli değilken, yani hayatım bambaşka bir seyirde ilerlerken ve ben bu seyirden fena halde bıkmışken bir deftere bir günlük yazmışım. Tarihi 4 Ağustos 1998. Yerini hatırlıyorum, ki bu bir mucize, Çevre Sokaktaki o yalnız evdi. Ev arkadaşım Kazakiskanlıydı ve yazıyı yazmamdan az bir zaman sonra kayıplara karışmıştı. Kaya askerdeydi, aramız kötüydü. Aslında benim o sıralar herşeyle aram kötüydü; yaşamak zulüm gibi geliyordu çoğu zaman.

Bu günlükten alıntı yapacağım biraz. Hepsini yazmak istemiyorum çünkü fazla özele girecek. Ben bile şaşırdım bu kadar açık ve net yazdığıma. Çünkü çok uzun süredir hiç bir yere o kadar içten yazmamışım.

"Dost olmayınca içki daha çok içiliyor. Yani ben öyle yapıyorum.

Kayayı anlamaya çalışıyorum.

S.'yi, O'yu, A'yı, F'yi, B'yi ve daha sayamadığım kadar insanı anlamaya çalışıyorum. Bazen anlıyorum, bazen yanlış anlıyorum. Fakat ne zaman hangisini yapıyorum bilmiyorum.

S., her yaptığı hareketin kendi içinde mantığını kurabildiği sürece rahat. Oysa ki benim için bu geçerli değil. Mantıklı bir neden olmadan yaptığım birçok şey var. Neden yaptığımı bilmiyorum ki mantığını ekleyeyim. Ve ihtiyaç da duymuyorum. (...) Yalnızca canım istiyor demek bana çok mantıklı geliyor aslında.

B., Y. ile niye samimi olduğumu merak ediyor ve eleştiriyor beni. Y.'nin yaptıkları başka, benimle olan muhabbeti başka. Y. ile aramızdaki muhabbetten, neden böyle davrandığını anlıyorum. Neden o kadar rahat davrandığını, küfürbaz ve bazen rahatsız edici olduğunu anlayabiliyorum. Bir gün anlamayacak olursam o zaman ilişiğimi keserim.

(...)

Ben çok haksızlık ettim, kötülük de ettim ve çok eleştirildim. Ama anlatmak isteyip de anlatamadığım birşey vardı. Bence insanların kötülük yapma hakları var ve birşeyin kötü olduğunu bile bile yapıyorsam o hakkı kullandığım için yapıyorumdur. Bu hakkın tek bir açıklaması var, canım öyle yapmak istiyor, bilerek ve isteyerek yapıyorum ve inkar etmedikten sonra herkes ne tavır takınacaksa takınsın. Bir kötülüğü bilerek ve farkında olarak yapıyorsan, iyilik yapmış kadar takdir görmelisin bence.

Her kötülük bir kötülüğün intikamı olmaz böylece."


İşte kısacası bu. Beni bu günlükte en çok şaşırtan şey tarihi oldu. Çünkü yazıyı okuyunca 11 yıl önce değil de sanki dün yazmışım gibi hissettim. Sanırım ben o kadar da tutarsız biri değilim. Hele ki kötülükle ilgili düşüncelerim daha geçen gün aklıma gelmişti. Buna aklına gelmek denmez belki, çünkü bir zamanlar böyle bir düşünceye sahip olduğumu bile unutmuş olacağım ki, Amerikayı keşfetmişim gibi kötülüğün de bir hak olduğunu ilan etmiştim kendi kendime.

ve yaptığımız şeyler ve mantık ile ilgili olan kısım. Bu hala çok geçerli bir düşünce benim için. Her şeye mantıklı bir açıklama getirmeye çalışanlardan pek hoşlanmamam da bu yüzden. Rahatlatıcı bir yanı olduğu da kesin, çünkü kendini analiz etmeden eylemlerinden sıyrılma imkanı tanıyor. Analize karşı olduğumdan değil elbet, fakat biraz abartınca bünyeyi bozduğu da kesin.

bundan 11 yıl önce ben hakkaten de çok eleştirildim. haksız yere suçlandım, dışlandım. o günlük aslında bunlara bir tepkiydi. hani bazı şeyler vardır, kötüye de çekersin iyiye de, karşındaki insana bağlıdır. ben, karşıdaki insan olarak, yaptığım bütün eylemlerden kötü insan olarak çıkmıştım o dönem. kimseye de anlatamamıştım derdimi. bu günlükte ise, eğer yaptıysam bir kötülük, bu da bir hak demeye getirmişim işte. öyle üzerime gelmişlerdi ki, gerçekten de kötülük yaptığımı düşünmüşüm.

şimdi çok farklı bir hayatım var. iyiliği kötülüğü bu kadar yoğun düşünmüyorum. çevremde de şükür hesap soran, üzerime gelen kimse yok. aksine ne mutlu ki kötülük hakkını kendine saklayan, hep bana destek, şahane insanlarla çevriliyim.

bu arada, günlükte sadece baş harfini yazdığım kişiler burayı okumuyor, hatta bazılarının kim olduğunu bile çıkaramadım... kıllanmayın yani:)

13 Temmuz 2009 Pazartesi

BU, çok geç kalmış bir yazı. Ve eğer bu kadar geç kalmış olmasaydı size güzel geçen Kıbrıs tatilimizi, kendimde yeni keşfettiğim özellikleri, netten bulup denediğim ve pek beğendiğim yemekleri, içimdeki bişey yapmalı, bişey yapmalı sesini ve ancak biraz önce izleyebildiğim Persepolis hakkındaki fikirlerimi yazabilirdim. Ama yapmayacağım. Bu yazıda sadece (yine gecikmiş) bir soru cevap olacak. Nazlının eski bolglarına bakarken gördüm:)



1. En sevdiginiz kelime?

çay (ciddiyim, 5 dakika düşündüm)

2. Nefret ettiginiz kelime?

duruş, içselleştirme, vb.

3. Ne sizi heyecanlandirir?

sürpriz bir ziyaret

4. Ne öldürür heyecaninizi?

heyecanlandığım şeyi yanlış anlamış olmam

5. En sevdiginiz ses nedir?

kesinlikle yağmurun yaprağa ve toprağa düşerkenki sesi

6. Nefret ettiginiz ses nedir?

gürültü sınırını aşan herşey

7. Hangi meslegi yapmak istemezsiniz?

uçaktan ürkmem dolayısı ile pilot/hostes olmazdım

8. Hangi dogal yetenege sahip olmak isterdiniz?

orijinal bir sese ve dikiş nakış gibi becerilere sahip bir ele.

9. Kendiniz olmasaydiniz kim olurdunuz?

johnny depp olmayı isterdim bak

10. Nerede yasamak isterdiniz?

yerlisi olacaksam ve şimdiki çevrem de yanımda olacaksa new york veya londra

11. En önemli kusurunuz nedir?

bana göre dilimde bakla ıslanmaması ve fevri olmam

12. Size en fazla keyif veren kötü huyunuz hangisi?

sıcak su banyosu en fazla keyif veren, suyu fazla kullanmam kötü huyum

13. Kahramaniniz kim?

bilmiyorum, çok düşünmem lazım...

14. En cok kullandiginiz küfür?

g.t

15. Su anki ruh haliniz?

uykulu ama keyifli

16. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler?

her şey insan için

17. Mutluluk rüyaniz nedir?

ailemin ve çevremdekileri keyfi yerinde, ben gecenin bir yarısı çayım yanımda blog yazıyorum...

18. Sizce mutsuzlugun tanimi?

hayata adapte olamama, sevdiklerini kaybetme, amaçsızlık

19. Nasil ölmek isterdiniz?

artık yeter diyebileceğim bir yaşta, hemen

20. Öldügünüzde cennete giderseniz Tanri'nin kapida size ne söylemesini istersiniz?

aman da aman kimler gelmiş, geç de bir soluklan hele:P

21. Gülmek icin yaratilmis gözlerde yaslar niye?

dedik ya herşey insan için anacım, gülünce iyi de ağlayınca tu kaka niye?



bittiii... hadi öptüm