10 Mart 2010 Çarşamba


Selmanın evinde okunacak kitap yoktur pek. Okunmayacaklar da yoktur gerçi. Selmanın evine televizyon hakimdir. Bir de güzel yemek kokuları... Yine de, ilk çocuğu doğduğunda belki gerekir diye satın aldığı, okuduğu ve içindekileri hiç bir surette tatbik etmediği bir kitap vardır ara sıra gözüme çarpan. Çocuk eğitim ile ilgili, arayıp da bulamadığım iticilikte bir kitap. Ve eğer ki Selmalarda tuvaletim gelmişse, uzun süreceğe benziyorsa ve şampuan şişesinin arkasında yazılanları okumaktan gına gelmişse, herkesle helalleşip kitabı aldığım gibi tuvalete koşmuşluğum olmuştur geçmişte.

kitap, fellik fellik kaçındığım didaktik bir dile sahip. ve fakat tuvalette şampuan içeriğini okumaya kalmış biri için bulunmaz bir eğlence. hem, şimdi anlıyorum ki, çocuklara nasıl davranmamam gerektiğini öğreten harika bir kaynak da olmuş benim için. fakat ilk seferler (tuvaletin değil, okumamın), henüz çocukların kitapla büyütülmeyeceğini bilmediğim zamanlarda, içindeki tavsiyeleri uygulamanın fena fikir olmadığını düşünmüştüm. uygula işte anacım, olmadı geri sararsın...

Selmalarda geçirilen bol sohbetli, leziz yemekli ve uzun tuvaletli bir günün ertesinde Çağlada bir yöntemi uygulamaya karar verdim. yöntemin adı yankı yöntemiydi. tabi ki adı bu değildi deliler, adı kim bilir neydi, çok da önemi yok zaten yere batasıca tuhaf şeyin. bu yöntem, çocuğun konuşmasını neredeyse birebir taklit etmeye dayanıyor. kitapta verilen evlere şenlik örnekte, gerçek ötesi sabıra sahip bir anne ve onun en hafif tabirle saf çocuğu arasındaki konuşma şu şekilde oluyor:

- Bugün okulda kötü bir gün geçirdim.
- Okulda seni üzen birşeyler olmuş.
- Evet, Ali kalemimi kırdı.
- Ali kalemini kırdı diye üzüldün.
- Evet, kırmasa iyiydi, üstelik ben ona birşey yapmamıştım.
- Sebepsiz yere kırdığı için üzgünsün.
- Evet, neden böyle birşey yaptı bilmiyorum.
- Neden yaptığını öğrenmek istiyorsun.
- Evet, sanırım ona sormam lazım.
- Ona sorarsan sebebini öğrenebilirsin.
- Evet, kendimi daha iyi hissediyorum şimdi (ulan aradan 5 saniye filan geçti, hangi arada mutlu oldun, neyi kaçırdım şimdi ben??)

Evdeki hesap, hele ki Selmanın tuvaletindeki hesap bizim salona uymadı ve olaylar bizde şöyle gelişti:

- Anne, Sinan rahat vermiyor.
- Sinanın rahat vermediğini düşünüyorsun.
- Evet, dedim ya, bişey söyle şuna.
- Onunla konuşmamı istiyorsun
- Üf, rahat bıraksın beni.
- Seni rahat bırakmasını istiyorsun.
- Ya anne hadi söylesene bişiler.
- Onunla seni rahat bırakması konusunda konuşmamı istiyorsun.
- (Sinana) Yaa bıraksana, anne şuna bişi desene yaaa.
- Sinana birşeyler söylememi istiyorsun.
- Üf ANNE! Dediklerimi tekrarlamayı bırak da Sinana bişeyler söyle.
- Tamam ya ne kızıyon? Sinaaan, rahat bırak kızı, almıyım ayağımın altına.

O gün bugündür, ne zaman çocukların kavgasına karışamayacak kadar yorgun olsam, onlarla azıcık kafa bulmak ve hatta bilinmez bir zevkle onları kızdırmak istesem bu yöntemi kullanıyorum. Evet, yöntem bir işe yarıyor aslında, ama yazarın hayal ettiği şekilde değil; çocuklar bana söylenmekten kendi kavgalarını unutuyorlar, bana da işin eğlencesi kalıyor. Çünkü ne çocuklarım kitaptakiler gibi ideal, ne de ben o kitaba yaraşacak denli düzgünüm...