22 Ağustos 2011 Pazartesi

bundan kelli maddi yardım yapacaksam eşinden boşanmış kadınlara yapacağım, böyle biline. fakir ailenin derdini karı koca birlikte çekiyor, boşanmış kadının derdini kimse çekmiyor. Parasızlık az birşeymiş gibi, bir de dedikodu ve baskıyla baş etmeye çalışıyorlar. İnsan geçinebilirken bile hayatla baş etmekte zorlanıyor, düşünün ki bir de doyurmanız gereken küçük çocuğunuz var. Koca, hukuk zorlamasa yardım etmez, hukuk zorlasa da anandan emdiğin sütü burnundan getire getire eder. annen baban kucak açarsa şanslısın, açmayana daha fazla rastlanır. kucağında da rahat edemezsin zaten, yuvan dağıldı, beceremedin diye inceden inceye lafı yiyip durursun.

ben çeviri param geldiğinde, ufak da olsa bir miktarını ihtiyacı olanlara veririm. şimdiye dek, o zaman için karşıma kim çıktıysa veriyordum. Bu bazen temizliğe gelen kadın, bazen okuldan duyduğum insanlar, bazen de boşanmış arkadaşlarım oluyordu. Madem ki eve gelen kadınların kendi evlerinde derin dondurucusu var, madem ki okuldan duyduklarım belediyeden oradan buradan yardımı zaten alıyor, yardımı da gerçekten ihtiyacı olana vermek lazım, değil mi?

hiç feministliğim yoktur, hatta ufaktan kıl kaparım kadın da kadın diyenlere. ama cuma günü Suzandan dinlediklerimden, gazetede, üç çocuğu ile ortada kalmış, gazetecilere kocamdan korkuyorum diye demeç verdiği sırada telefonuna tehdit mesajı gelen kadınla ilgili okuduklarımdan, kuzenimin, ufacık boyuyla okula kendi başına gidip gelmek zorunda kalan kızına bakabilmek için sabah 8 akşam 9 bir atölyede dikiş diktiğini öğrendikten sonra, kusura bakmayın ama önceliğimi yalnız ve çocuklu kadınlar almış durumda.

kısacası ister mor çatıya, ister birebir karşılaştıklarıma, benim param artık gerçek ihtiyaç sahiplerine...

21 Ağustos 2011 Pazar




yazmıyorum, yazamıyorum. çünkü her zaman bir işim oluyor. böyle salak salak oturup duvara bakmayı bile özledim...

bugün aylardan sonra ütü yaptım:) geçen bir arkadaşım odamdaki çamaşır yığınını görüp, yoksa bunlar mı ütülüklerin, tüh tüh, deyince ütü zamanının geldiğini anladım. en son pantolonu yok diye Kayaya üç pantolon almıştım, ütüden sonra pişman oldum. zira sadece pantolonu değil, bir sürü de gömleği olduğunu keşfettik kocamın. her neyse, bunlar sıkıcı konular, yaparken de yazarken de...

iki saat ütü yapınca (ki bunca tembelliğim iki saat içinmiş) bacaklarım, kollarım, beynim yoruldu. üstelik, ünlü ve hoş artistlerin oynadığı son derece iç bayıcı bir filme de dikkatimi vermeye çalıştım, ki beynimi yormam da bundandı sanırım.

normalde bir ajandam var, günlük olayları ona yazıyorum. fakat tatilden döndüğümden beri evde bulamadım onu, ve zaman akıyor, yazacak gün sayım artıyor. Bu seferlik günlüğümü buraya yazacağım, fakat uyarıyorum, feci şekilde canınız sıkılabilir, çünlü hiç bir duygu ve yorum içermeyecektir... ve tıpkı ajandamdaki gibi yeniden eskiye gidecek bir de, ancak öyle hatırlıyorum çünkü.

21 ağustos:

sabah tenis için 9'da kalktık, tenise Kaya da geldi. Dilşat da geldi bugün, onunla sohbet ettik. Sonrasında Çağlayı Zeyneplere bıraktık ve eve geldik. Sinan gün boyu parktaydı. Biz de Kaya ile evde bilgisayar, ütü, gazete arasında gidip geldik (Kaya ütü yapmadı). Bir ara Gülçine kahve içmeye gittim. Saat 7 gibi Çağla ve Yağmuru aldık ve bize geldik. Akşam yemeğini yedikten sonra yürüyerek Yağmuru evine bıraktık ve dönüşte 1 saat kadar parkta oturduk.

20 Ağustos:

Acayip yorgun uyandım. Tenisten sonra eve geldik, 2 gibi Hande geldi ve çocukları alıp onlara gittik. Uyumak istediysem de çay-sohbet takıldık. 6 gibi bizi eve bıraktılar. Akşam kalan köfteleri yedik ve North by Northwest izledik (korku filmi miymiş o yav?). 9 gibi yürüyüşe çıktık. Tunalı ana baba günüydü, turlamak da eğlenceli. Kuğulu da oturup çay içtik ve evimize döndük. Erkenden yatağa girip kitap okudum.

19 Ağustos:

Gündüz Gülçin ve çocuklarla İkea'ya gidip stor perdeyi değiştirdik ve mutat ıvır zıvır alışverişi yaptık. Sonrasında Quick China'ya gidip bir güzel sushi yedik. Daha sonra eve dönüp bir film izledim (anımsayamadım) ve 8 gibi Suzanla Kuğuluda buluştuk. Kıtırın yanındaki yerde yemek yedik ve iki bira alıp onlara gittik. Çocukların gürültüsünden doğru düzgün konuşamadık aslında, ama konuştuklarımız bile beni yeterince üzdü. 12 gibi Kaya bizi aldı ve eve geldik.

18 Ağustos:

Çocuklar babaları ile işe gitti. Ben de Pınarı işe bırakıp alışverişimi yaptım ve eve dönüp akşam yemeğini hazırladım. Sonra Gökçe aradı ve Pınar holter takılmış halde bize geldi. Onunla sakin sakin takıldık. Bir ara Gülçinle Tunalıya gidip terliğimi tamire verdik ve akşam için gıda alışverişi yaptık. Sonra Gülçine kahveye gittik, Pınar evini çok beğendi (ben de!). İftara yakın Saliha Teyze geldi ve bir güzel iftar yemeğimizi yedik. Gülçinin fasulyesi harbi lezzetliydi, benimkileri de beğendiler. 10:30'a dek sohbet ettik, Saliha Teyze gençliğinden bahsetti bize. Pınarın kalkmasıyla birlikte komşular da gitti, tam o sırada da Kaya ve çocuklar geldi; tok ve yorgun halde.

17 Ağustos:

Sinan babasıyla işe gitti. Biz de Çağla ile kahvaltıdan sonra Ankamall'e gittik. Ailemizin çok da gerekli olmayan ihtiyaçlarını karşıladık. Yemek olarak elbette ki Çin makarnası aldık. Çağlanın pestili çıktı. Eve geldik ve 6'yı geçe Suna teyzelere gittik. İftarda Gülrular, biz ve Pino vardı. Hoş bir akşamdı. Fakat Pınar çok kötüydü. Önce onun evine gidip kıyafetlerini aldık, sonra Gülruları eve bıraktık ve bize geldik. Pino salonda uyuyakaldı, ben de kitap mitap okudum geç saate kadar.

16 Ağustos:

Saat 3 gibi Gülçini alıp Lozan Parka gittik; Çitim ve Dilşat bizi bekliyordu. Çok güzel bir yermiş, çocuklar parkta oynadı, biz de matrak bir muhabbete girdik. 6:30 gibi evlere dağıldık, ve fakat 8 gibi tekrar çıkıp Kaya ile Voodoo'da buluştuk. Oradan Zodyaka geçip Gülrularla görüştük. 11 gibi evimize kavuştuk...

15 Ağustos:

Kahvaltı sonrası çocuklarla Kentparka gittik, Harry Patter izlemeye. Sinema saati gelene dek biraz mağaza dolandık. 13 yaş sınırı olduğu için ben de girmek zorunda kaldım. Film fena değildi ama izlediğim ilk Potter filmiydi... Çıkışta Kayayla evde buluştuk ve kıyafet değiştirip Çitimlere gittik, iftara. 11'e dek balkonda sohbet ettik, çocuklar da içeride oynayıp hiç bulaşmadılar bize.

14 Ağustos:

Bir pazar günü daha... Acaba ne yaptık? Tenisi hatırlıyorum; Dilşat yoktu, Kaya da öyle. Aaa tabi ya Kaya İbo ile evde kaldı. Dönüşte evde, bahçede takıldık. Çocuklar ipod ve bilgisayar başındaydı. Öğleden sonra 4 gibi İboyu Havaşa bıraktık (az daha kaçırıyordu otobüsü) ve Handelere gittik. Yemekte et, semizotu salatası, hatırlamadığım iki çeşit daha ve benim getirdiğim erikli tart vardı.

13 Ağustos:

Sabah tenise İbo ve Kaya da geldi. Dilşatla takıldım. Çıkışta Eymir Gölüne gittik, çok sakin ve güzeldi. Bir restorana oturduk, 5 dakika sonra Handeler sürpriz yaptı. Orada sakin sakin takılmak güzeldi. Çağla Handelerle gitti, orada kaldı hatta. Bizde de akşam Tülin ve Umut vardı. Kızları çok eğlendirdi hepimizi. 10:30 gibi kalktılar. Bira içmiştim, az çakır keyif oldum...

12 Ağustos:

Gündüzü hatırlamıyorum ama akşam üzeri Sinanın diş randevusu için Kızılaya gittik. İboyla da orada buluştuk. İşimiz bitince eve döndük ve yemeğimizi yedik (karides güveç, patates salatası, buğday salatası, 2 şey daha). Kaya yemeğe yetişemedi, biraz da içmişti. Mutfakta da biraz sohbet edip yattık.

11 Ağustos:

En ufak birşey hatırlamıyorum... Sanırım Sinan babası ile işe gitti.



Veee, bu kadar. Gerisini hiç hatırlamıyorum. Tüm bu günler boyunca akşam yatarken aklımda hep, yarın çocukları bisiklet binmeye götüreyim düşüncesi vardı, gördüğünüz gibi hala gerçekleşmiş değil. Evi temizlemek de kafamdaydı, ve evi gelip bir görün derim... Yemek bile yapmamışım ayol, akşamları orada burada yemişiz hep. Ama kendime haksızlık da etmeyeyim, üç akşam misafir ağırlamışım (biri Gülçinin yardımıyla olsa da). O kadar mutlu oluyorum ki günlüğümü yazdığımda. Çünkü görüleceği üzere hafızam ancak bir hafta ile sınırlı, yazmazsam mümkün değil anımsayamam. Çocuklar çok küçükken tuttuğum günlükler var, yarısı yazılmış günlerin ama. Onlar bile çok aydınlatıcı oluyor, çünkü o günlere dair aklımda kalan çok az şey var. Hatırlayıp ne yapacaksın derseniz, işte onu bilemiyorum. Okumak eğlenceli deyip sıyrılayım.