22 Temmuz 2008 Salı

Hello africana tell me how you doin


Tatilimin tam ortasından herkese selam. Olanca tembelliğim ve avareliğim ile Kuşadasından bildiriyorum. Burası sıcak ve kurak. Bir de günler kısa. Ve yoğun. 24 saat çocuk hizmeti emrinizde, bir saniye ayrılmıyorlar yanımdan. Yine de yapacak çok şey var geçen seneye oranla. Nasıl oluyor bu durum anlamadım. Geçen sene daha bi hevesliydim birşeyler yapmaya, bu sene pek bir rahatım ve daha iyicene geçiyor günlerim.

Sevgülün bir gününü anlatması çok hoşuma gitti, hemen taklit etmezsem olmayacak anacım. İşte size canlı canlı Kuşadası günnüğü:

Sabah sabah 9:30 gibi kalkıyoruz örtüsü yere düşmüş yataktan. Evin ikinici katında 3 oda var, bizden başka kimse kalmadığı için her gece bir odayı seçip orada sızıyoruz çocuklarla. Onlar genellikle güneşin doğmadığı odalardan birinde uyurken ben salaklığımdan olsa gerek, en sıcak ve ışık alan odayı seçiyorum mütemadiyen. Annem ise en üst kattaki malikanesinden aşağı 8:30 sularında inip sabah denizi teftiş ediyor. Annem ve teyzemler güneşe olan hastalıklı düşmanlıklarına bu sene de devam ediyorlar ve saat 10 olmadan eve varmış oluyorlar. Her sabah deniz nasıldı diye soruyorum, her sabah haaaarikaydı yanıtını alıyorum. Tahmin edersiniz ki gittiğim her deniz harika değil, ya da nasıl diyor siz ona, deniz her gün bize güler yüzünü göstermiyor; deniz iyi olsa hava muhalefet ediyor, aman o da olmadıysa yolunu şaşırmış yosunlar geliyor geliyor tam da denize girdiğimiz alana bırakıyorlar kendilerini...

Her neyse, tam da bizim kahvaltı saatimizde annem yüzmeden dönmüş oluyor ve hazır kahvaltıya cumburlop oturuyor. Oh oh Ayla hanım, kaynananız seviyormuş sizi valla. Kahvaltı sofrasını olduğu gibi bırakıp havlularımız ve bir iki ıvır kıvır ile birlikte denizin yolunu tutuyoruz. BU arada kardeşimin eşi Handan'la da konuşmuş oluyoruz, aynı zamanlarda kıyıya varıyoruz böylece. Kardeşim bu sene denize daha yakın olan bir siteden ev kiraladı. Ev bize de çok yakın. Ama bizim ev denize çok yakın değil. Bizim ev bakkala yakın. Bir de Serdarların kiraladıkları eve. O ev de denize yakın, ama bakkala değil. Daha anlatayım mı?

Denizde kalış süremiz gün geçtikçe kısalıyor nedense. İlk gün 4 saat kalmıştık mesela. Dondurmasından mısırına, kumdan kaleden yüzme yarışına her bir şeyi denemiştik. Sonraki gün bu süre 2.5 saate indi, ve mesela bugün ne yazık ki denizin yolunu bile bulamadık... Bugün tatil ilan ettik gerçi kendimize. Çünkü ben kıronun önde gideni şeklinde saatlerce güneçte kalmaktan sırtımı ve bacaklarımı öyle yaktım ki gece yatakta dönemedim bile. Güneş kremi sürseydin yavrı diyen sesinizi duyar gibiyim. Hani salağım ama o kadar da değil demek isterim sizlere, 50 koruma faktörlü kremlerle bu hale geldim ben, ne diyorsunuz...

Deniz faslı bir şekilde bittikten sonra evlere geliyor, şööyle bir duş alıyor (şööyleden kasıt, bahçe hortumundaki ılık su kadar üstümüze su dökünmek), öğle yemeğini yiyor ve nefret edilesi güneşin gitmesini, yumuşak, kimseye zarar vermeyecek denli iyi niyetli güneşin gelmesini bekliyoruz. Ve ver elini havuz. Annemlerim sitesinde kocaman bir havuz var. Sadece bana göre değil, gören herkese göre gayet iyi ebatlarda. Aslında dur ya, çok atmayayım, gelecek hafta Gülrular gelecek, hani görürler, amaaan bu muydu derler filan. Neyse yani işte fena olmayan bir havuzu var annemlerin. Amma velakin girerken sitede oturduğunu ima eden yeşil bilekliklerden takman gerekiyor. Ben bunu hep unutuyorum. Çünkü değil yeşil bileklik, koluma pırlanta verseler bir şey takmak prensibim değildir. Tabi bu genellikle sorun oluyor çünkü ya ileri derecede göz bozukluğu ya da ileri derecede geri bir zekası olan havuz görevlisi her Allahın günü görüdüğü halde bizi tanımamakta direniyor. Biz de ne yapıyoruuz, gidiyoruz ayrı ayrı sitelerde oturan iki teyzenin havuzlarına yancı oluyoruz. Çağla olayı aştı bu arada arkadaşlar, kuzenimin yüzme dereceleri olan 8 yaşında kızı ile beraber yapmadığı şey kalmadı havuzda. Atladı, daldı, su içinde döndü, birbirilerinin altından üstünden geçtiler, bir birinin üstünden atladı, su içinde birbirilerine güldüler, vs vs... Oğlum ise hala küçüklerin havuzunda kendi başına takıldı. Kendi kendine acayip yeten bir çocuk yetişiyor. Bu iyi mi kötü mü büyüyünce göreceğiz. Aslında istedi mi gayet de hoş sohbet olabiliyor ama istemekten haz etmiyor galiba:P Neyse, akşam 6'ya 7'ye dek havuzda takıldıktan sonra yine evimize gidiyoruz ve bu kez doğru düzgün bir duş alıp (yalaaaan, dışarıda bahçe hortumu ile yaptığımız yalap şap işlemin aynını yapıyoruz, tek fark banyoda olmak) akşam gelebilecek misafirler veya gidebileceğimiz misafirlikler için şöyle eli yüzü düzgün bir şeyler giyiyoruz. Akşam yemeği, gelen giden, veya bir yürüyüş derken bütün faaliyetlerin bitmesi ve çocukları kendi hallerine bırakmam 10'u buluyor. YA internete bakıyorum ya televizyon izliyorum ya da annemlerle geyik yapıyorum. Gece de 2-3'ten önce yatmıyorum... Tüm bunların arasında nete giriyorum girmesine ama öyle bir tatil hissi geldi ki, sanki benim yazmamam gerekiyormuş gibi hissediyorum, başka blogların yeni yazılarını bekleyip yeni bir şey göremeyince gıcık oluyorum. Haaa unuttum tabi, şimdi fotoyu yükleyince aklıma geldi: havuza gitmeden önce mutlaka beş çayı gibi birşey oluyor. Çok tehlikeli olan bu çayın aslında karıncayı bile incitmek gibi bir niyeti olmasa da, yanında beliriveren börekler, lokmalar, kekler, lazanyalar (yaa işte böyle bir aileyiz biz, beş çayının yanında lazanya yiyoruz) bütün işi bozuyor.

BU arada tüm bu blogger aleminin aslında sayıları 50-60'ı geçmeyen ve nedense aralarında bizim grubun bulunmadığı kimi tuhaf kimi hoş insanlardan oluştuğunu da keşfetmiş bulunuyorum. Aman kardeşim herkes herkesle arkadaş, aman bir yorumlar böyle 20-30 tane, herkes birbirini mimliyor (o ne diye sormayın, garip bir şey için garip bir isim deyip geçelim şimdilik, ve lütfen küfür olarak kullanmayalım, bkz: lan gelirsem oraya mimlerim seni ha), aman şunun doğum günü kutlayalım, aman geçen gün xxx geldi bana, tam da yazılarında anlattığı gibiydi, oooh sefam olsun şeklinde bir muhabbettir gidiyor. Hani araya nasıl oluyor da katılamıyoruz ben anlamadım. Gerçi ben memnunum yani, yanlış anlamayınız, nerede çokluk orada...

Neyse ya, geç oldu. Bakayım şu yeni eklediğim ve şimdi adının unuttuğum zımbırtı benim için "hımmm Aydın, Hakkariden bir yazı,alkış lütfen" diyecek mi...

BUraya bir foto da eklemek dileğimdir, amma dur bakiim bilgisayarda var mı şöyle adam çatlatacak bir şeyler.

Öpenzi hepinizi

1 yorum:

Adsız dedi ki...

yarın çıkıyoz yola öslem hanııımmmmm, eğer o havuz dediin gibi büyük diilse var yaaaa, mimlerden mim beğen kendineeee:))

gülru