7 Haziran 2010 Pazartesi

10 dakika sonra evden çıkacağım, yazabildiğim kadar yazayım bari.

Yağmura yakalandım bugün. Öyle böyle değildi. Kızılaya çerçeveleri almaya gitmiştim, bir de Çağla hanıma cd çektirmiştim. Ya da çektirdiğimi sanıyordum, çünkü cd'ciye gittiğimde karşımdakinin derdimi anlaması için rahat bir 5 dakika bakıştık. Sonra dank etti çocuğa, eveeet vardı bi cd di mi? dedi, ama henüz çekilmedi dedi. Benim buralara gelmem ne kadar zor haberin var mı dedim (buralar dediğim Kızılay). Evet evet dedi mütemadiyen. Neyse, hemen çekeyim, al sen şu laptop'u seç şarkıları deyince 20 dakikalık cd çekme işlemimiz başladı. Bu arada yukarıdan tuhaf tuhaf sesler geliyordu, böyle kocaman kocaman kutuları yerlere fırlatıyorlarmış gibi. Üzerime alınmadım, şarkı seçmeye devam ettim. Nihayet çekim bittiğinde dışarı çıkmaya yeltendim. Aman Allahım, nasıl bir yağmur...

Ayağımda, havaya bakıp da, hah iyi güneş müneş de var, giyeyim gideyim deyip geçirdiğim bez babetler, 10 dakika kadar bekledim yanımda berimde bir sürü genç ile. Hadi beni anladım, babetlerimi son bir kez daha kullanma arzusundayım, siz niye ıslanmaktan bu kadar korkarsınız a bebeler. 10 dakika sonunda dayanamadım ve koşmaya başladım. Ay ne güzeldi anlatamam. Daha ilk adımımda babetler sizlere ömür oldu ama olsundu, yağmurda koşmak ne harükulade birşeymiş böyle. Otobüse bindiğimde ayaklarımdan vıck vıck diye sesler geliyordu ve dikkat ettim ben biner binmez yağmur durmuştu...

Defnenin bir yazısından sonra japon atasözlerine baktım google'da. Birçoğunu es geçeyim, aralarında en çok hoşuma giden şu oldu: Pirincin içindeki siyah taşlardan korkma, beyaz olanlarından kork. Hiç de orijinal değil, bu anlama gelen bir sürü ata sözü vardır eminim, ama bu blogu yazmamın asıl nedeni pirinç ve taşlardı. Ha, alakalı oldu mu? Hayır.

Alakasız oldu
10 dakikam doldu

Hiç yorum yok: