26 Ekim 2011 Çarşamba

ESNEYEREK OKUYUNUZ

Şu Oblomov kitabının sonlarına yaklaştım. Okuyanınız var mıdır bilmem. Gonçarov isimli güzide yazarın en meşhur kitabı. yaklaşık 600 sayfa... oku oku oku bitmiyor. tam, aha işte şimdi bitti, ikinci bir hikaye daha var diyorsun, ama bitmiyor, Oblomov yatıyor, kalkıyor, yiyor, içiyor, aşık oluyor, vazgeçiyor, hoşlanıyor, seviniyor, üzülüyor ama bitmiyor anacım. Adamın yatağından kalkması bile 100 sayfa sonra gerçekleşti. Oblomov inanılmaz tembel, rahata alıştırılmış, iyi kalpli, dürüst bir adam. O kadar tembel ki, çoraplarını dahi kendi giyemiyor. Fakat suçu onda aramayınız, tüm suç onu tam bir Türk annesi olduğundan şüphelendiğim anası ve yan gelip yatalım, keyfimize bakalım felsefesi edinmiş babasında. Hani Oblomov hala nasıl nefes alıyor ona şaşırır insan... Kitap akıcı, sıkılmadan baya bir gidiyorsun. Ortada gerçekleşen bir olay olmasa da, ya da haddinden hızlı gelişse de olaylar bazen, aman bu ne be, geberecem moduna girmeden rahatlıkla akıyor. Bir sürü çeviri yanlışı, hatalı kelime ve devrik cümle var. Ama kitap ilerlerken Oblomov'a, Zahar'a, Olga'ya ve çokça da Stolz'a öyle bir bağlanıyorsun ki, hatalıymış, düzgünmüş, devrikmiş, düzmüş kafana takmıyorsun bile. Ben, her kitapta olduğu gibi, bunda da asıl kahramanı ve yaşamını kendimle ve kendi yaşamımla kıyasladım... Oblomov öyle tembel, öyle rahat bir adam ki, en yakın dostu hastalığını, asıl derdini şıp diye teşhis ediyor: Oblomovluk. Yani tembelliğinden, kafasını toparlayamamasından, gereksiz bulmasından, öylesi daha cazip geldiğinden, kendi dünyasında yaşamak güvenli olduğundan, dış dünya ile bağlarını kopararak değil de, sadece dış dünya istediği ve zorladığı zaman harekete geçmek... Her ne kadar kendimi uyuşuk, her iş için fazla yorgun ve isteksiz görsem de, doğuştan olmadığı müddetçe insanın Oblomov olması, Oblomovluk yapması için gerçekten de uğraşması lazım bana göre. Hadi biz uğraştık didindik ve Oblomovluk mertebesine ulaştık, dış dünya bizi rahat bırakır mı ayol? En başta ana babamız, sonra yakın ve sorumlu arkadaşlarımız, ve sonunda eşimiz başımızın etini yer durur. Şu ünlü "hadi" kelimesi, ki çocuklara asla kullanılmamalıymış (yesinler kitapla eğiten sistemi), öyle bir kafamıza kakılır ki, kalkıp gereğini yapmamak, harekete geçmemek ayrı bir eziyet olur herhalde. Oblomovluk aslında meşhur bir terim. Zamanında Lenin şöyle demiş: "Rusya üç devrim yaptı, fakat oblomovlar hala mevcut... ve bu oblomovların her biri yıkanmalı, temizlenmeli, rahatsız edilmeli ve dövülmeli, ta ki içlerinde her hangi bir his ortaya çıkana dek... Ben bu kitabı okurken, ki yazarı eminim böyle bir amaç taşımıyordu, kimi yerlerde halime şükrettim. İyi ki bazen tembelim, her zaman değil, iyi ki bir uşağım yok, iyi ki söylensem de etsem de bu kadar iş yapıyorum. İnsanın atalete kendini kaptırmasının ne kadar kolay olduğunu zaten tahmin ediyordum, bu kitapla emin oldum. Gerçi Oblomovluk tam olarak tembellik değil de, bir işin getireceği sorumluluğu baştan görüp o işe hiç başlamamak olarak ifade edilebilir. Ben ise, bir işin başını da sonunu da genelde göremediğimden, başlarım gitsin, her şey olacağına varır derim... Aslında kitap hakkında sayfalarca tespit yazılabilirim, ama yapmayacağım. Çünkü daha önceden yapılmış zaten, hem ne o kadar vaktim var ne de takatim... Bir ara yaparız gari, ne aceleniz var?

1 yorum:

emili dedi ki...

Eğlenceli,güzel bir yorum olmuş.Elinize sağlık