22 Mart 2012 Perşembe

Tanıl Hoca, ödevimi beğendi... benim için bu kadar mühim bir mesele olduğunu bilmiyordum. yani tahmin ediyordum, Özlem diyordum, bu mezeler bir yerlerine sıçtı senin, konuştur şunları yoksa Tanıl yiyecek... Hoca, benden önceki kursiyerin yazdıklarını sesli ve gayet güzel bir ağızla okuduktan sonra, olmamış dedi. Karakterlerle konuşmalar olmamış, ben hangi meze hangi karakterde hiç anlamadım... oysa ki ben anlamıştım, komik gelmişti; hatta bir yerinde 3 dakika kadar güldüm (zeytinyağlı bamya ile çerkez tavuğu birbirlerine aşık oluyor, çerkez bizi birbirimize bağlayan tuhaf bir şeyler var, diyor. bamya da, sümüktür, diye cevap veriyor). okuması bittikten sonra, neden olmadığına dair on dakika kadar konuştu. o konuştukça, düzgün öğrenciler gibi hak verdik adama. ama bir yandan da, anaaa zıçtım lan ben, kim bilir benimkine ne diyecek diye yusuf yusuf soludum. genelde ödevlerimizi kendimiz okuyoruz, fakat bu sefer ilk ödevi hoca okuyunca, alın dedim, benimkini de siz okuyun, benim dilim peltek bu akşam... hoca, gayet kötü bir şekilde ve duraksayarak okudu ödevi. kimi yerlerde güldü, kimi yerleri atladı. hocam parantezleri de okuyun dedikçe, ama sen fransız tarzı yazmamışsın, ne okuyacağım, dedi. fransız tarzı ne len, diye geçirdim içimden...

sonuçta, beklemediğim bir şeydi ama, hoca karakterleri konuşmalarla tutarlı bulmakla kalmadı, arnavut ciğerininin oğlan çocuk hayaline, kadınbudu köftenin erkek sevdasına bayıldı. ama, dedi, burada bir çatışma olmamış, burada sadece karakterlerin fikir beyanı olmuş...

şimdi, hayatından çatışmayı çıkarmaya çalışan, bunun için özel çaba sarf eden, her fikre olur olur, dünya hali demek isteyen birinin özellikle çatışmalı bir sahne hazırlamasının ne kadar zor olduğunu anlatmadım hocaya. çünkü, bu zaten bir mazeret değil. onun istediği de kendimizden çıkmamız. ve en zoru da bu. ben öyle kendimle birlikteyim ki, dışına çıkmak, başka ruh hallerini fark edip onları yorumlamak, off çok zor şu anda.

bu senaryo kursuna başladığımdan kelli en zorlandığım şey bu değil aslında. bu da zor, hele ki şimdi az biraz depresyondayım, başka kimsecikler umurumda değil. fakat en zorlandığım olay, bilgi birikimi. ben şu yaşıma dek özellikle hiç bir şeye ilgi duyup bilgi sahibi olmamışım, ve şimdi istenen de aynen bu: ilgi duy ve bilgi edin...

çok özür dilerim, yazıya ilgimi kaybettim çünkü galiba baya bir şarap içtim. kısa olsun öz olsun, hatta hiç biri olmasın...

2 yorum:

dostca99 dedi ki...

Ne ilginç şeyler öğreniyorsun..ben de yazdıklarından ilgiyle okuyorum. Devam Kardeşim. Sevgiler.

Pinar dedi ki...

afiyet olsun ;)