30 Mart 2008 Pazar

İKİ AĞRI ARASI

Dişim fena ağrıyor. İki ağrı kesici hap aldım, bana mısın demiyor meret. E haklı, haklı çünkü aylardır gidip de bir dolgu yaptıramadım. Gerçi son maceramdan sonra dişçinin mahallesinden bile geçmeye korkuyorum ama işte şimdi neskafeyi bile pipetle içer hale geldim:)

Kocacım ve çocuklarım horultulu uykularındalar. Bense yeni saat uygulamasıyla dalga geçer gibi dincim. Bu sonmuş galiba, bir daha saatler ileri-geri-sağa-sola alınmayacakmış. Bizim için çok da önemli bir konu değil, saatlerimiz (ki evde her şeyden çok saat var) ancak aylar sonra yeni düzene göre ayarlanabiliyor. Mazeretse belli: çok yüksekteler, iskemleler ağır ve azıcık jimlastik beyne iyi gelir. Elbette ki ilk günün şaşkınlığından payımızı aldık biz de: sabahın 8:30unda kalkıp, deyim yerindeyse popomu sallaya sallaya evin içinde gezinirken, laaan amma da erken kalkmışız bari maillerime bakayım dedim ve şükürler olsun ki benim ayarlamadığım bilgisayar saatine bakmamla yine aynı popoyu koşmak üzere kullanmam bir oldu. Çocuklaaar geç kalıyoruz hemen giyinin hadi hadi hadi! O kadar okudum ettim bin tane yerde, çocuklara hadi kelimesini kullanmayın diye, ama yok abi gel sen kullanma, gerçi benimkilerin hadiye karşı bağışıklığı vardır: hadi yavrım ye yemeğini, yiyorum anneee; e hadi daha bitmemiş, yiyorum annee; yavrum 10 dakikadır bitiremedin şu lokmayı ağzında, hadiii, ya tamam yiyorum annee; bana bak geliyor haa hadi ama, galiba yedim annnee...

Çocuklarıma bu hadi zorlamasını yapmamın yegane nedeni, feci halde zevk aldıkları yüzme kursuna geç kalmamızdı. Evet, hafta içi erken kalkmaktan ölesiye nefret eden bendeniz, yemedim içmedim kendimdeki mazoşist yönü ortaya çıkardım ve haftasonunda da erken kalkmamıza neden olan bir yüzme dersi ayarladım bebelere. Onlar için hava hoş, zaten hiç bilemediğim bir saatte kalkıyorlar, ne ettiysem onlardan önce kalkmayı beceremiyorum. Hele ki kreş yerine yüzme için dışarı çıkılacaksa, hadi ne kelime, durun be bugün de gitmeyelim desem beni tefe koyarlar. Böylece elimde iki çanta (bakmayın çanta dediğime, bildiğimiz bavul), el çantam, gazetem, paltom, parmaklarım arasında arabanın anahtarı, ve çocukların maalesef hiç bir zaman giydirmeyi başaramadığım paltoları ile birlikte bir hışım evden dışarı çıktık, bir hışım havuz tesislerine girdik ve yine bitmek bilmeyen aynı hışımla çocukları hocaya teslim ettik.

Şimdi bir şey itiraf edeyim: ben yüzme bilmem. Aslında bilirim ama sudan ölesiye korktuğum için bilmemeyi tercih ederim. Ama geniş omuzlarıma ve bu yaz aldığım yüzücü mayoma bakarsanız yüzme derecelerim olduğuna rahatlıkla ikna olursunuz. Siz öyle zannede durun, sırf bu su korkusu yüzünden ben şimdi çocuklarımın müthiş bir şeyler başardığını düşünüyorum. Suda ayakları yere değmeden ilerliyor Çağla, buna tam olarak yüzme diyemesek de hani yüzmenin kıyısında dolaşıyor. Ama bu bana yeter, bence Çağla dünyanın en zor işini o yaşına rağmen başarıyor, değil mi ki ben 35 yaşında hala belime gelen suda dikiliyorum... Eh armudun dibine düşmediği zamanlar da oluyormuş. Sinansa tam benlik, feci temkinli, hani suya girdim bari oyun oynayayım derdinde. Giderken ufak dinozorlarını yanına alması da bu yüzden. Geçen gün velinin teki söylendi zaten: aa havuzu oyun bahçesine döndürmüşsün ayol sen, diye.

Bu arada kısa kısa haberler de vereyim bari:

Sanırım Eryaman taraflarına taşınacağız. Dünyada çok az şey, düşük kiraların cezbettiği kadar cezbedebilir beni şu anda. Zaten kira zammı da yaklaşıyor, hem ne olmuş buralara ya, arzın merkezi mübarek bir para istiyorlar insan düşmanından istemez:)

ÖSS'ye giriyorum. Bu konuyu açtığım kişiler iki türlü tepki veriyor: "aaa ne hoş, aferin valla" veya "aaa ne saçma, ne yapacaksın bu yaştan sonra". Valla ne yapacağımı kazanırsam göstereceğim, ama yapmayacağım şey kesin: sınava çalışmak...

Annemler İzmire taşındı nihayet. Ben İstanbuldaki evi severdim. Böcek konusunda endişelenmediğim tek evdi şu dünyada. Yeni ev için ilk dileğim bu olsun bari, 50 santimden küçük hiç bir hayvan barınmasın yeni evde:) Bir yandan da meraktan çatlıyorum nasıl oldu diye ama uzun yolu düşününce çatlamaya devam etmek daha makul geliyor.

İlkokuldan korkuyorum. Korkumun beni 30 yıl sonra bulması biraz tuhaf görünse de, çocuk okula başlayınca anne de okula başlar derler (Sabit babanın deyişlerinden biri gibi oldu bu da). Öyle garip ve korkunç şeyler anlatıyorlar ki ilkokul hakkında, Erkin Koray gibi bırak kalsın ben çocuuma daha bile iyilerini öğretirim diyesim geliyor. Bu konuda bütün annelerden yardım bekliyorum...

Ben hep derdim ki, vallahi bize annem hiç ders çalışın demedi, bizler sorumluluklarını bilen kardeşlerdik, ders çalışmadan oyun oynamazdık, vs vs... Hehe yalanımı yiyeyim, geçen gün lise diplomamı almak için DTCF'ye gittim, adam elime uzatınca diplomayı bir an "bu benim değil ki, yanlış oldu galiba" diyesim geldi. Çünkü koskoca çalışkan Özlemin lise bitirme not ortalaması 5.73'tü. Olmaz ki, ben çalıştım ki, hem sorumluluk, yani ehem annem demedi hiç, yaaa hocam bi daha baksanız şu kağıda... Tabi kızım tabi, hep hoca haksızdır zaten, son iki sene kimyadan çakan dedemdi sanki...

Böyleyken böyle işte. Saat gece yarısını geçti, sanırım yatmalıyım. Dişim hala sızlamakta, gözlerim hala fal taşı. Ama yeni saat uygulamasını daha fazla kıramam, hem uzun süre birlikte yaşayacağız, birbirimize alışmalıyız...

3 yorum:

Nazlila dedi ki...

Yaa, sizin icin iyi olacaginin bilincinde olmakla birlikte yine de eryamana gidecek olmaniz beni üzüyor! Off!!

Adsız dedi ki...

nazlı, sen ankara'da değil miydin? sanki özlemler rusya'ya falan taşınıyor gibi yazmışsın:))
serdar

Adsız dedi ki...

evet nazlı ankarada ama eryaman diil:(
üüüüüüüüüüüüüüüüü gitmeyiiinnnnn özlem beeeeeee...

gülru