15 Ekim 2008 Çarşamba

ÇAMAŞIRLARI ASAMADIM



Sabah, yanlış kurulmuş saatin azizliği ile 8.30 gibi kalktım. Yüzümü yıkarken saçlarımın kafama yapıştığını görüp bugün yıkanayım bari dedim. Fekat sabah zaman yoktu, hazırlanacak beslenmeler, ütülenecek okul gömlekleri, düzenlenecek yataklar vardı, ve Özlem aslında çok ama çok yorgundu. Hiç ses etmeden, bana verilen görevleri yerine getirmeye başladım. Kahvaltıda Çağlaya tavuk, Sinana bıldırcın yumurtası yaptım. Kuşlar ve yumurtladıkları ile aram iyi olmadığından, kendime de ekmek kızarttım. Uyanmamdan tam bir saat sonra cep telefonum çaldı. Esneyerek açtım, karşımdaki özür diledi, uyandırdım herhal?? 4 sayfalık bir özgeçmiş çevirisi istiyordu benden. Hayır dedim önce, tüm burun kalkıklığımla. Yapamam, özel işlerim var bugün benim (saç yıkamak en özel işlerden biri bana göre). Sonra, hadi ver ver şaka şaka, der gibi kabul ettim. Öğlen okula çıkmamıza 20 dakika kalmışken, ne gömlek ütülenmişti ne de beslenmeler hazırdı. Alelacele işleri tamamladım, çanta manto ve kaşkollarımızı alıp fırladım arabaya. Biner binmez bir şimşek çaktı kafamda: teoride çantamda olması gereken ev anahtarım pratikte ayakkabılığın üstünde unutulmuştu. Hay başlayayım dedim, kime dediğimi bilmeyerek.

Okula vardığımızda yağmur bardaktan boşanıyor, gök gürültüsü megafonla yağıyordu. Acıktım, dedi Çağla. Duymamazlığa geldim. Sonra Suzana gittim yağıp yağmamak arasında acayip bir tereddüt yaşayan yağmurun altında. Otobüse binip Kızılaya gittik çabucak. Dinlenebileceğim tek zamanda bankaydı, tokacıydı, marketti dolandık durduk 2 saat. Sonra arabamı alıp eve döndüm. Çilingir aramak zor geliyordu, ve de masraflı. Komşumuz Osman abiye rastladım neyse ki, bırak çilingiri, bir çekiç ve tornavida getir yeter deyiverdi. Kendine pek güvenmiş, 20 dakikada anca açabildi balkon penceresinin demirini. Evimize girmek için sadece bir çekiç ve tornavidanı yeterli olacağını, anahtara bu kadar değer vermemem gerektiğini düşündüm...

Eve gelir gelmez tavugu kızartmaya başladım. Bu arada tuvalete girip bilgisayarı açmayı da ihmal etmedim. Çocukların yüzme eşyalarını hazırlarken evde oradan oraya koşturdum, ve bunun sonucunda tavuğu azıcık yaktım. Olsun, geçen seferki gibi evde unutmadım ya... Tavukları üçe bölüp üç ekmek arasına tıkıştırdım. Üçer mandalina, ve Suzanın çocuklara "aferin havuza da giderlermiş aman da aman" hediyesi üç albeniyi kacaman migros torbasına attığım gibi dışarı fırladım. Bu kez pratiklik yapıp anahtarı çantama atmıştım.

Okulun dağılmasını beklerken kitabımı okudum. Dün bir veli bana "kitabı ne zaman okuyorsun" diye sormuştu, elimdekine bakıp. Soruyu anlamadım, ama olabilecek en mantıklı cevabı vermem gerekti, geceleri dedim. Okul yolunda okuduğum hariç diye eklemedim. Önce Sinan göründü, her zamanki gibi dilini okulda şişirmişler de beni görünce özgürlüğüne kavuşmuş gibi durmadan konuşuyordu. 10 dakika sonra Çağlayı gördük diğer giriş kapısında, ağlıyordu. Önemli bir şey olduğunu zannedip, nooldu çocuuum diye sordum. ödev verdi, öğretmen 2 sayfa ödev verdi, yüzme, dilhan, ben... nasıl.. kelimelerinden anladım derdini. Dilhanlara gidip yüzme kıyafetlerimizi giydik. O arada çocukların ellerine ekmek arası tavuklarını tıkıştırdım. Trafiksiz yolda 5 dakikada ulaşabileceğimiz havuza gitmemiz yarım saatimizi aldı. Ankara üzerinde Kennedy'den daha saçma bir trafiği olan yer var mıdır sorarım...

Yüzme, kitap okumakla ve hoca ile iki çift laflamakla geçti. Bu arada kitap okumanın yaşı ve zamanı yoktur, böyle cevap vermeliydim veliye. Bir daha sorar umarım. 45 dakika sonunda soyunma odalarına geçtik çocuklarla. Çok güzel yükdükleri için tebrik ettim onları, böylece izlediğimi de anlayacaklarını düşünerek.

Eve vardığımızda saatler 8.30'u gösteriyordu. Acilen kıymalı makarna yapmaya koyuldum: suyu kaynarken havluları ve mayoları kaloriferlerin üzerine attım, makarnayı attıktan sonra çamaşır makinesindeki yıkanmışları çıkardım, kıymaları kavururken sofrayı kurdum ve sos pişerken makineden çıkan ıslak çamaşırlara mal mal baktım. Nerede kurutacaktım bunca çamaşırı?

Yemeğimizi yedikten sonra günün en can alıcı kısmı başladı: ödev. Çağlanın ağlaması boşuna değildi, başta görseydim ben de ağlardım. Çünkü öğretmenleri iki sayfayı aşkın, birbirinden değişik ve karmaşık ödevler vermişti. Her gün yaptığımın dışında, bu akşam Dilhanın da ödevine yardım ettim. Yıllar sonra ilke kez açılı bir matematik problemi ile karşılaşınca önce kahkalarla güldüm, Dilhan anlamadı. Soru o kadar tanıdık ve basit geliyordu ki, bir süre çözemedim. Sonradan cevabı bulduğumda, kendimle gurur duyasım geldi.

Şimdi gece yarısı. Çocuklar uyudu sanırım. En son Sinanın "gerizekalıların başkanları" diye bağırdığını duydum kızlara. Umursamadım, çünkü yüzümü yıkıyordum. Tıpkı sabahki gibi. Banyo yapmalıyım dedim kendime. Ama zaman yoktu.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

ee çamaşırlaaaarrrr??
valla çok sürükleyiciydi, niye gün bittiki ayol??

gülru

Börek dedi ki...

Ankara üzerinde Kennedy'den daha saçma bir trafiği olan yer var mıdır sorarım:
protokol yoluyla cinnahı birleştiren banyodan bozma alt geçit, esatdan eskisehir yoluna cıkmak için çile çetiğimiz bülten sokak ve ona bağlanan tunalı kavşağı, kolej kavşağı (valla akşam 5bucuk civarı düstüysen değil kitap ansiklopedi bile bitirirsin burada), kara kuvvetleri komutanlığı ile dsi nin arasından cıkan yolun kavusturdugu kavsak adamı cıldırtasıdır. heleki servislerin falan cıktıgı saatlere denk geldiysen arabayı yakasın gelir. bide akay koprulu kavsagı vardırki eskisehir yolu yonunden gelip bu alt gecite girdiğinde kızılay ve esat tarafında donus yapacak olan söförler carpısmamak için tüm hünerlerini gosteririler. sincanda var bi tane daha buna benzer. varlik mah.den etlik e bağlana kavsaksa benim bir numaramdır. trafik isigi denen sey buraya ugramamıstır cunku.trafik isigının ugrayipda kafasına gore bazen yanıp bazense tum insiyatifi biz suruculere bıraktıgı bir yerde hemen bizim evcegimizin ordaki bülbülderesi caddesidir.ki bu caddenin sonu 3 cadde tarafindan kesilir. yaw cok sacma yol var işte ankaramızda hangisini sayalım. melih zottiriki bi beş sene daha kalırsa bu konuda bi rekor kırarız zaten.
yaw bi de blogu okurken ben yoruldum sanki bi an için ben ozlem oldum. ama senin ilacın sudur: her sabah fm 99.5 de 7-10 arası ayça şen başkan dinle. sahane olcak..

Nazlila dedi ki...

Yine cok eglenceli bir blog, matematikle ilgili bölüme zaten kopmustum bi de simdi dolgecimin yorumunu okuyunca koptum, bu salak ve sıkıcı günüme cok iyi geldi bu kopmalar.. :))

neptuneptun dedi ki...

gülrucan başlığa bak... çamaşırlar ertesi gün yerini buldu ama:)
börek kardeş, saydığın güzergahlardan anladığım kadarıyla sen bir tır şoförüsün ya da olmak istiyorsun. ankaranın trafiğine birşey demiyorum, işbaşı ve sonu saatlerinde her bir caddesi zaten yoğun, amma Kennedy her ne kadar caddeden sayılıyorsa da, başlangıcı böyle k.çı kırık dapdar bir yol. o yolda yarım saat beklemek bazen hoş olsa da (akşam vakti olunca evlerin ışıkları yanar ve özlem dikize başlar) dur kalk dur kalk arabaya taktırdığımız lpg'nin de hayrını göremiyoruz. ayrıcaaaa, benim ilacım on yıldır aynı: modern sabahlar, asla ihanet edemem onlara..
naslı, saha önce de konuşmuştuk ya, sırf matematik ve benzerlerini okumamak için dil yazmıştım üniversite sınavında. ama matematik hayatın her alanında derler ya, benimki de böyle buldu beni. orada güldüm çünkü öylesine kolay bir problemi bile anlayıp çözmem yarım saatimi aldı. demek kii, büyükler her zaman her şeyi bilemeyebilirmiş...