20 Aralık 2008 Cumartesi

işte öööle birşey


Her daim bir yoğunluk, her daim bir kendini bilmezlik, yorgunluk. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, misafir dediğin habersiz de gelir ( çok düşündüğüm belli oluyor mu bu uyak için?). Farkındayım, sürekli aynı sularda yüzüp duruyorum, aman evime şunlar geldi, aman pis buldu bal dökmedi. Ama şu günlerde ben bunlardan ibaretim arkadaşlar, yapacak bir şey yoktir...

Dün arabamız bozuldu yol ortasında. Eryaman tarafına gidecektik, giderken de yoldan Kayayı alacaktık. Fekat ben ne düşünüyorsam artık, Kayayı unuttum sürdüm arabayı Eskişehir yoluna. Neyse ki fazla yol almadan geriye dönmeyi akıl edebildim, fakat araba bu, öyle bir ileri bir geri kaldıramadı zaar, duruverdi yolcağızın bir kenarında. Ben böyle dörtlülerini yakmış ağlamaklı Kayayı ararken çocuklar arabayı kime satabileceğimizi tartışıyorlardı. Aslında tek sorunu LPG, onu kullanmasam tık yok maşallah arabamda, bu güne kadarki yol ortası durmalarımızın hepsi benim bu ucuz alacak kadar zengin kafamdan kaynaklanıyor. Bir daha mı tövbe ama, bundan kelli benzinden öte enerji içeceği tanımıyorum.

Her ne ise, Kaya geldi, ben Eryamana gitmelerden çoktaan vazgeçmiş halde sonunda çalışmaya karar veren arabamızı eve doğru sürerken evine doğumgünü kutlamasına gideceğimiz arkadaş aradı, bi koşu bizi gelip alacaaamış, neredeymişiz, bekleyeymişiz. Velhasılı kelam biz bunlara gittik, hoştu beşti derken 4 yaşına basan velet için gece 11 civarı güzel bir pasta kestik. Çaylarımızı, kolalarımızı içtik, arta kalan mantıyı indirdik. Doktor-hastane-devlet üçlüsü ile ilgili duy da inanma sohbetimizden sonra gecenin şaşkın bakışları altında 3 civarı yer yataklarımıza girebildik. Sabah 8'de, kim bu sabahın köründe bangır bangır şarkı çalan densiz derken açtım gözlerimi, çalar saati kurmuşum meğer geceden. Güldüm ağlanacak halime biraz. Derken yola koyulduk yine aynı ekiple, Kaya nöbete biz havuza. Ben keşfettim, bu çocuklar uykusuzluktan güç alıyorlar, 5 saatlik uyku ve bir saat yüzmeden sonra insan olan biraz yorulur di mi? Aman nerde, yüzmeden bir arkadaşlarıyla eve geldiğimizde (annesi kuaföre gidecekmiş, ben de kıyamadım çağırdım bebeyi - yalaaaaan çocuklar oynasın ben uyuyayım, tek derdim buydu) oynamaya, kavga etmeye, acıkmaya, konuşmaya gani gani enerjileri vardı valla. Tam onlara yemek hazırlarken eski komşu aradı, kızlarını akşam bize bırakmak isterlerdi, olar mıydı. Olmaz mı yavrum, körün istediği bir göz... O arada nasıl oldu bilmiyorum, Seçil geldi kahve içmeye diye. Ondan hemen önce de yüzme bebesinin annesi. Böyle kahvenin biri gitti biri geldi bi ara. Telefon çaldı, kapı çaldı, evde ses çıkaran ne varsa avaz avazdı sanki. Seçille geyiğe başladık ki eski komşu alelacele kapıyı tıklattı. Evimiz canımız, her ihtiyacı karşıladı. Açları doyurdu, acelesi olana tuvaletin yolunu gösterdi, her tür sıvı alımına izin verdi, topuklu ayakkabı sevdalısı iki küçük kıza çizmeleri sundu. Sonra ben, Seçil, Suzan kendimizi bilgisayarın önünde bulduk. Photoshopu açtık, oynadık durduk fotolarla. Pek bir eğlendik, çayın bir gitti diğeri geldi. Seçil bir kahve içmek için geldiği evden, annesini e hadi artık telefonuyla 6 saat sonra anca çıkabildi. Ben mutlu oldum, bir cumartesi günü, üstelik evde ancak böyle hoş ve relax geçirilebilirdi.

Şimdi dizi zamanı, ey ahali koşun açın tnt'yi, cold feet başlamak üzere...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

valla şekerim şu arabayı tez zamanda bi hale sokun, stres yapıyooooo

gülru

neptuneptun dedi ki...

arabayı dün tamirciye (tüpçüye) götürdük, niyetim "ben katil olmadan şu tüpü çıkar" demekti. ama sonra anlaşıldı ki sorun tüpte değil beyinde. Arabanın beyni yanmış, ne demekse... Galiba tamir ettirip satacağız, oysa ki acayip seviyordum ben onu.