26 Şubat 2009 Perşembe

Bugün size bir çocuk kitabından bahsedeceğim. Aslında niyetim iki tanesinden bahsetmek ama sanırım ilki bittiğinde gayet yorulmuş olacağımdan şimdilik bir tane diyelim.




Kitabın adı Kumkurdu. Yazarı Asa Lind, tüm şahane çocuk kitaplarının diğer yazarları gibi İsveçli. Bu kitabı çok uzun süre, kitapçıları her ziyaret edişimizde elime alır, bakar bakar ve yerine koyardım. Neden? Çünkü kitap hakkında bilgim yoktu, sadece kapağını beğendim diye de almak istemezdim. Öyle salak kitaplar almıştım ki sırf bu yüzden, yoğurdu üfleyerek yemek istedim. Fakat sonra şu meşhur indirimli kitap alışverişi olayından haberdar oldum. Alayım dedim, ne olacak ucundan köşesinden öğreteceği, eğlendireceği yerler vardır mutlak.

Burada bir parantez. Ben çocuk kitaplarına bayılırım. Elimde olsa Dostun tüm kitap reyonunu gösterip kasiyere, hepsinden birer adet derim, paket olsun diye de eklerim. Hayaller kurarım bazen, çocuklarım bu kitapları tek tek hatmediyorlar, ikisi de okuma yazma öğrenince hele, akşamları her birimizin elinde bir kitap (Kaya hariç elbet, o gazeteci), böyle sakin sakin okuyoruz. Aynı sahne değil ama, küçüklüğümde ben de odamda sahip olduğum üç beş kitapla aynı huzuru yaşardım. Ama kitap okumayı sevdirmek apayrı bir şey. Bana kalırsa örnek olunacak bir olay da değil. Ne insanlar var kitapkurdu, çocukları ateşten korkar gibi kitaptan korkan. Ama konumuz kitapkurtları değil, sadece Kumkurdu.

Kumkurdunda anlatılanlar didaktik değil. Aman yavrım koşma/etme/konuşma, şunu şöyle yap bunu böyle, yoksa cıs olur diyenlere göre değil bu kitap. Küçük bir kız var, Zackarina. Ve de altın sarısı derisi kuma benzer bir kurt. Deniz kıyısı bir yerde geçiyor hikayeler. Zackarina genellikle bir sıkınıtıyla deniz kıyısına iner, Kumkurdunu bulur, onunla sohbet eder ve sıkıntısı geçer. Kumkurdu onun dertlerini dertten saymaz, kıza çok farklı bakış açıları gösterir. Ve Zackarina bazen hayati bazen de eften püften olan dertlerini sahilde bırakıp ailesinin yanına, eve döner.

Mesela "Sonsuz Sosis" öyküsünde, Zackarina babasından evrenin sonsuz olduğunu öğrenir. Ama babası bunu bir akşam gezintiye öıktıkları sahilde, yıldızları gösterirken gelişi güzel söylemiştir. Zackarina evrenin sonsuzluğuna şaşırır. Günlerce bu konuyu düşünür, herşeyin bir sonu olmalı der, sosisin bile bir başı bir sonu vardır nihayetinde. Düşündükçe konu eğlenceli olmaktan çıkar, evren çok büyüktür ve sırf bu yüzden Zackarina evreni sevmez. Bunu Kumkurduna açtığında Kumkurdu ona:

"Gerçekten hiç bir şey son bulmaz"

"Hiç de" dedi Zackarina. "Elbette bulur"

Şekerlemeyi yutup ağzını kocaman açarak Kumkurduna gösterdi. "Baaak boş!"

"şeker" dedi Zackarina. "her zaman biter"

"Ama yok olmaz" dedi Kumkurdu. "Yalnızca midene iner ve orada başka bir şey olur"

Biraz düşünüp "Iyyk" diye yüzünü buruşturdu Zackarina.

"Evren herşeydir" dedi Kumkurdu. "Var olan her şey. Burada ve şimdi ve o zaman ve orada. Aydınlık ve karanlık, galaksiler ve yıldızlar, gezegenler, kuyrukluyıldızlar, trampetler ve kartallar ve ayılar ve bazen de bir pantolonun cebinde duran tozlu, kırmızı şekerlemeler"

"Benim biraz önce yuttuğumdan mı?" dedi Zackarina. "o da mı evrenin bir parçasıydı?"

"Elbette!" dedi Kumkurdu. "O da evrenin bir parçasıydı. Sen de Zackarina, sen de evrenin bir parçasısın"


İşte böyle sürüp gitti konuşmaları. Zackarina bunları babasına anlattı, babası yarı ilgili yarı ilgisiz onu dinledi. Ama kız mutlu olmuştu. Çünkü o da evrenin bir parçasıydı.

Bu kitabı çocuklara kahvaltıda okuyorum. Her sabah bir hikaye, henüz sonuna gelmedik. Her sabah hadi sofraya dememle Çağlanın içeride bir yerleri karıştırıp sonunda elinde kitapla sofraya oturmasından Kumkurdunu çok sevdiklerini anladım. Kim bilir merak edip de sormayı unuttukları, ya da henüz merak etme fırsatı bulamadıkları neleri öğreniyorlar, orası da onlarda saklı.




İkinci kitap ise, herkesin orasından burasından bildiği Pippi Uzunçorap. Çocuklar kitabın ve kızın ismine ilk başlarda güldülerse de, ısrarla tekrar tekrar okutmaları, doğru tercih yaptığıma kanıttı. Pippinin kitabını okumadım ben küçükken, nedenini bilmiyorum. Ama dizisini kaçırmazdım, kızcayızın atını tek eli ile taşıdığı sahneleri unutmam mümkün değil. Ne mutlu ki bana ve tüm yaşıtım annelere, çocukların harbiden sevecekleri, klasik oldu olacak bir kitabın doğru düzgün bir basımı var Türkçede. Pippi, Kumkurduna göre daha keskin bir kitap; düzene açıkça karşı gelen deli dolu bir kız var başrolde. Babası Cincin Adasındaki zencilere kral olmaya gitmiş, annesi ölmüş, atı ve maymunu ile eski bir evde tek başına yaşayan, çorapları mutlaka birbirinden farklı, okul yüzü görmemiş ama dünyayı gezmiş kızıl çilli sevimli bir kız çocuğu ve el bebek gül bebek yetiştirilmiş, temizliğe ve düzene alışık iki komşu çocuğunun hikayesi. Çok sevdiğimiz eski dostlar yani. Çocuğu olmayanlara bile tavsiye edebileceğim, insana hele ki ağzı doluysa kahkahalar attırırken yemek taneciklerini halıya oraya buraya püskürten eğlenceli bir kitap. Biz henüz birincisini okuduk, geride 3 tane daha varmış.

Her ne kadar çocuklarımıza güzel kitaplar okutmalıysak da, Doktor House başlamak üzere. Ben uzuyorum. Siz de uzayın...

1 yorum:

Pinar dedi ki...

:))))))
hemen alıyorussss....saol acnımcım..:)