25 Mayıs 2010 Salı

Sırf kayıt olsun diye giriyorum, çünkü el yazısı ile yazmak zorluyor artık:

Bugün üniversite arkadaşım Özlem ile buluştum. Bir ara ev arkadaşlığı yapmıştık. Onun kaldığı dönemlerde evimiz şenlikli olurdu, şenlikli ve azıcık olaylı. Yine de severdim onu, iyi niyetli ve anlayışlı olduğu için. Bir de muhabbeti hoştu. Şimdi MS hastası, multiskelo.. bişi bişi (Gülru tamamla hadi). Görüşmediğimiz yıllar boyunca geçirdiği birkaç atak sonucu zar zor yürüyor, genel olarak hareketleri çok yavaş. Bunun dışında her şeyi aynı. Ben, zaman zaman aldığım hastalık haberleri karşısında ona hiç acımadığımı fark ettim. Hoşuna gider mi bilmem. Benim için hareketleri dışında hala aynı Özlem. Mücadeleci, hoş sohbet ve çok güzel gülen. Sadece acınmayı hak etmiyor.

Okulların tatil olmasına az kaldı. Aman ne yapacağız telaşında değilim artık. Büyüdüler sanırım. Bir de, birlikte vakit geçirmekten haz alacağım bir dönemdeler. O döneme girdiler yani. Akşam öyle yorgumdum ki, ikisinden de ayrı ayrı gelen oyun oynayalım isteklerini geri çevirdim ama Sinanla mutfak halısının üzerine yatıp sohbet edebildim. Ama konusu neydi bak unuttum.

Bahçeye bakmam lazım. Bahçenin çevresini temizlemem, saksıları düzene koymam, balkonu temizlemem lazım. Ama işim gücüm Ruhlar Evi oldu. Uzun bir süre evin içinde orada oraya sürüklendikten sonra bir gece okumaya başladım ki, şimdi elimden düşmüyor. Ne yazık ki filmi çok iç açıcı değilmiş, sözlük öyle diyor.

Bugün Özlemle ilgili düşüncelerimden dolayı (ve tabi başka başka şeylerden dolayı) ne kadar ben merkezci olduğumu, yıllar içinde üzüntüler/acı çekmeler ile arama acayip bir duvar ördüğümü, işime gelmeyen, beni üzebilecek hiç bir şeyin bu duvarı aşamadığını düşünürken, akşam Kaya ile tuhaf bir atışmamız oldu. Ve bana, sadece kendimi düşünmez de biraz da çevremdekilere dikkat kesilirsem ne kadar hatalı olduğumu görebileceğimi söyledi. Galiba var bende bir bencillik. Yine de bu duvar dedğim şeyin neden oluştuğu hakkında bir fikrim yok. Öyle aman aman acılar çekmedim sonuçta, belki diğerleri bir üzülecekken bir olaya ben üç üzüldüm (ki bu da benim hıyarlığım), ama duvara tuğla olacak önemli şeyler olmadı hayatımda. Kötü de birşey değil tabi bu üzüntüden kaçma hadidesi, geri tepmiyor, başka yerlerden acısı çıkmıyor, bana bir zararı dokunmuyor. Ama işte böyle sağlığını kaybetmiş eski dostları görünce tepkisiz kalıyorum, ya da ülkenin siyasi gidişatını izlerken hiç endişeye kapılmıyorum. Değişik bir "her şey iyi olacak" hissi sarmış çevremi. Avuntu, kandırmaca, körlük diyebiliriz. Ya da belki de gerçekten bir bildiğim vardır...

eks o eks o
(dedikoducu kız) (şimdi başlıyor da...)

2 yorum:

gülru dedi ki...

1. Multipl Skleroz
2. Çok büyük bişi yaşamış olmaya gerek yok ki, savunma mekanizması olarak da insanlar bu tür duvarlar örerler bence. Hissizlik herkesde var biraz artık, 1'i 10 yaşamaktansa hissiz olmayı yeğlerim.

Nazlila dedi ki...

Bana göre vardir senin bir bildigin :)) hehe, saka bir yana, pozitif olmak simdiye kadar kimseye zarar vermemistir diye düsünüyorum, o yüzden hic umutsuzluga ve endiseye kapilmamak belki de en iyisi.. Hayatimin su döneminde yeni bir sayfa acarken zaman zaman enerjisi düsük hisler icinde olsam da pozitif bakmayi hic ihmal etmedim ve sanirim belki de bu yüzden hala ayaktayim, yürüyebiliyorum.. :))