17 Şubat 2011 Perşembe




Bu blog işi ilk çıktığında, ve ne yapıp edip internette bir blog sayfası bularak okuduğumda şaşkınlık yaşamıştım. Şaşkındım, çünkü internette, yani Çin'deki adamın da, Kutuplardaki kadının da okuyabileceği bir yerde günlük yazmak tuhaf gelmişti. Neden, diyordum, neden Çinli adamın teki benim yıkadığım çamaşırlardan haberdar olmak istesin ki?? Sonra, ben manyak mıyım da bin tane kilidi olan defterimi bırakıp nette bir sayfaya duygularımı yazayım...

Gel zaman git zaman (yaklaşık 2 hafta), blog denilen olayın sadece duygular veya çamaşırlarla ilgili olmadığını öğrendim. İnsanlar belli konular için belli blog sayfaları açıyorlardı. Ve evet, asıl olay da buydu; blogunun bir amacı olsun da insanların ilgisini çeksin. Yani insanlardan kaçmak için değil, insanların ilgisini çekmek için yazacaksın. Bu fikri benimsemem zaman aldı, çünkü daha ilk baştan blog kelimesinin anlamını yanlış öğrenmiştim. Blog, günlük demek değildi, benim anladığım anlamda günlük değildi yani. Blog fikir paylaşımıydı; moda, çocuk, şiir, bitkiler, örgü, falan ve filan hakkındaki fikirlerini etrafındaki insanlara yaymak sana yeterli gelmediğinde ve Çindeki veya Kutuplardaki arkadaşlara ulaşman gerektiğini hissettiğinde açıyordun bir blog, rahatlıyordun.

Daha önce de yazdım (ama ne yazdığımı unuttum o ayrı), ben bu blogu öncelikle kendim için açtım. Yazmak istiyordum, ama yazacaklarım öyle özel değildi. Yaşadığım günlerden geriye birşeyler kalsın istiyordum. Ve el yazısı yazamayacak kadar üşeniyordum. Yazmaya başlayınca, yaptığım en güzel işlerden biri haline geldi blog. Seviyordum, özen gösteriyordum, üzerine para vermiyordum, ve dahası, sonradan çöpe atacağım birşey değildi. Internet ve elektrik olduğu sürece istediğim her yerde benimleydi.

Uzun süredir yazmıyorum. Yazmayı istemiyorum daha doğrusu. Neden diye çok düşündüm. Blog yazmaya ilk başladığım zamanlar, benim en kapana kısılmış zamanlarımdı. Çocuklar küçüktü, evli+çocuklu hayata adaptasyon sorunu yaşıyordum, kendimi azıcık işe yaramaz hissediyordum. Blog, daha doğrusu yazmak ama öyle derinliği olmadan yazmak çok iyi geliyordu. Şimdiyse rahatım. Neden bu kadar rahat olduğumu da bilmiyorum. İş yüküm daha fazla; çeviri yapıyorum, okula giden iki çocuğa bakıyorum, evde daha fazla iş var. Buna rağmen daha fazla vaktim oluyor, ama bunu blog yazmaya harcamak istemiyorum. Daha doğrusu kendimle ilgili birşeyler yazmak istemiyorum. Onun yerine film izleyeyim, örgü öreyim, kitap okuyayım diyorum. Sanırım huzurluyum, kısıldığım kapandan kurtulalı çok oldu, adaptasyon sorunu da halloldu. Yani rahatlama gereği duymuyorum.

Bir de tabi, olabildiğince yüzeysel zamanlar yaşıyorum. Herşey yüzeysel olsun istiyorum. Güleyim eğleneyim, kavga, üzüntü olmasın. Sorunu olan gelsin bana anlatsın ama ben kimseye birşey sormayayım. Tam olarak bunu istiyorum. Şu sıralar hiç düşünmek istemiyorum, ihtiyacım olan bu...

1 yorum:

gülru dedi ki...

yani yaniiiii
bizim yaşadıklarımıza yüzeysel mi diyosun aşkıııımmmmmm
çok bedbahtııımmmmmm
üüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü