14 Haziran 2011 Salı

Almanya sehayati yaklaşıyor... Aslında en ufak bir heyecan yok bende (cok alışkınım zırt pırt yurtdışına çıkmaya, lütfen yani). Bazen yaşadığım dünyayı ve hayatı algılayamıyormuşum gibi geliyor. Mesela babam, birkaç site adresi gönderdi bana geçenlerde; çocuklarla yapmak istediğim şeyler için kılavuz olsun diye. Gezilecek muzeler, parklar, bahçeler... Benimse onlara bakmak gibi bir niyetim yok (şimdi sorsanız cevap veremem niye). Yani çocukları Almanyaya götürmek bile başlı başına iyi birşey bence aslına bakarsanız. Orada gün içinde sadece şehri gezsek bile yeter. Bir de şükürler olsun ki annem de geliyor bizimle. Hem de aynı uçakla... Yoksa Yeni Gineye giden bir uçağa bile binme ihtimalini düşünüyordum. Ben nasıl gitmişim Japonyalara kendimi göz ardı ederek acaba.

Almanyada kuzenim Nicole'ü de göreceğim. En çok sevindiğim de bu. Nicole çocukluğumun soğuk Almanyasında beni ısıtan, ilk gençlik yıllarımda sırlarımı paylaşan, birlikte ilk sarhoş olduğum, her zaman hanımefendi, ağırbaşlı, ama aynen benim gibi sırları olan canım kuzenim... Annesi vefat ettiğinde ben çok küçüktüm, ama aynı zamanlarda Almanyadaydık, ve annesinin vefatında Nicole, babası ve kardeşleri bizi ziyarete gelmişlerdi. Babası haberi bizim evdeyken almıştı... O kısmını hatırlamıyorum, ama ondan sonra karşılıklı sık sık ziyaretlerde bulunduğumuzu, daha sonrasında Nicole'ün cici anne problemlerini, evlerinin muazzamlığını, o evde yine de mutsuz olduğunu, ablasının gözümüzde ilah olduğunu, her şeye rağmen o kadar soğukkanlı ve sakin olmasına şaşırdığımı, gülen yüzünü, güzelliğini, bembeyaz dişlerini, akrabalar arasında hep yolunun gözlendiğini, ne anlatırsam anlatayım beni olduğum gibi kabullendiğini, kuzen değil de sanki hiç olmayan kız kardeşim gibi olduğunu hatırlıyorum...

Onu son görüşümden beri 4-5 yıl geçti. Ona son görüş demem için bin şahit ister gerçi; ikişer çocuktan dört çocuk tepemizde, konuşmamız sürekli bebe sesleriyle kesilmekte... Bunu saymazsak (ki noolur saymayalım, bu sadece bedenlerimiz nasıl değişmiş, yüzlerde kaç kırışıklık var sayalım diyebileceğimiz bir buluşmaydı), tam 20 yıl olmuş görmeyeli onu. 20 yıl önceki son buluşmamızda Bandırmadaydık, bir otelde. Ebeveynler akraba ziyaretindeydiler ve biz otelde yalnız kalmıştık. Gecenin bir yarısı otel yakınına yıldırım düşünce elekrikler kesilmişti, ve biz de hangi akla hizmetse otelden çıkıp Tatlısuya yürümeye başlamıştık o karanlık yolda. Of, yağmur bir yandan, şimşek ve yıldırımlar bir yandan... Sonunu sormayın, hatırlamıyorum, çoook korktuğumuz dışında. Ama yine aynı tatilde, bir akşam Tatlısu plajında biralarımızı alıp oturmuş, kimseye anlatmadığımız sırlarımızı paylaşmıştık. Nasıl güzel bir akşamdı, her şey nasıl uygundu o ana. Ya da ben öyle sanıyordum, çünkü ilk birkaç yudumdan sonra sarhoş olmuştum... Hani neler konuştuğumuzu zerre hatırlamıyorum ama o gecenin duygusunu hala unutamıyorum. Sevgili kuzenin yanında, ilk defa alkol alıyorsunuz, aldıkça (yani yarım saat sonra filan) sana bişi diycem ama kimseye söylemek yoklar, ay inanmıyorum ben deeeeler, olsun canım eminim düzelirler, pislik gebersinler... şimdi anlatamıyorum tabi ki (Çağla inatla yanına gelmemi istiyor, yoksa Jane Austin olacam bakmayın...), ama Nicole ile yaşadığım saatlerin her biri bende ayrı önem taşır. Belki kan bağı, belki zor zamanlarda birbirimize verdiğimiz destek, 20 yıl hiç yaşanmamış gibi aynı yakınlığı hissediyorum. Ve son planımıza göre Almanyada çocuksuz bir hafta sonu bizi bekliyor. Onun bebeler babada, benimkiler annemde, artık yıldırımlara mı koşarız, bir su kıyısı bulup ebelek gübelek sarhoş mu oluruz bilmiyorum. Ne olursa olsun, kuzenle buluşacağım için Almanya seyahati daha bir değerli gözümde. Heyecan yapacam lan neredeyse...

Böyleyken böyle, biz erecek muradımıza, siz çıkacaanız kerevete (aman boy verin, yüskeklik korkum var)...

1 yorum:

Pinar dedi ki...

tatlısu yaa....ne güzel anılarım vardır orda...keşke tekrar gitsek...bi garip oldum :)