13 Kasım 2011 Pazar

GÜLE GÜLE DOSTUM

Keşke duymasaydım... Biraz zaman geçince ilk düşündüğüm bu oldu. Bilmesem daha iyi olacakmış, bir dostun öldüğünü.

Melih'i dün kaybetmişiz. Bizler, sinema gecesinde Kırmızı Keman'ı izlerken, mısır, meyve, çekirdek yerken, o ölüvermiş.

Oysa ki ben onun çoktan öldüğünü düşünüyordum. Bizleri görmek istememiş, tüm iletişim çabalarımızı sonuçsuz bırakmıştı. Ben, kendi adıma, bu isteğine saygı gösterip onu huzur içinde bırakmıştım. Hepimiz öyle yaptık aslında. Keşke başka türlüsü olsaydı. Gösterilen saygı böyle zamanlarda pişmanlığa dönüşüyor işte...

Onun iki ay önce öldüğünü sanmakla, varsaymakla, bugün gerçek ölüm haberini almak çok farklı. Birinde kısmen hayali bir gerçeğe inanıyorsun, diğerinde gerçek yüzüne tokadı basıyor. Birinde az da olsa tesellin oluyor, belki bir mucize olmuştur, yaşıyordur diye, diğerinde ise sadece bir gerçekle baş başa kalıveriyorsun.

Hiç bir şey yapmadım. Ne üzüldüm, ne tepki gösterdim. Domatese zam gelmiş, Kargo yeni bir albüm çıkarmış diyordu sanki Kaya. Ya da akşama Ayhanlar gelecek diyordu. Ama Melih dün vefat etmiş demiyordu asla. İdrak edemedim çünkü. Cenazesine gitmek için çıktı sonra. Yine anlamadım bir şey. Gideyim demedim, kalayım demedim. Öylece durdum.

Sanırım çok da anlaşılacak bir his değil benimki. Yıllardır görmediğim birinden, küs olduğum birinden, bize kazık atmış birinden bahsediyoruz. İnsanlar belki de diyor ki, attığı onca kazık yetmedi mi, yıllardır görüşmediğin biri için üzülmek sahtekarlık değil mi? Yaşarken aklın neredeydi?

Melih aklıma hep kimi sahnelerle geliyor; arabada oturmuşuz, gecenin bir yarısı. kimleri dinlersin diye soruyor, led zeppelin diyorum. koyarım pikaba plağı, karanlıkta dinlerim. hımm, diyor (özellikle karanlıkta dinlemem çok zorlama geliyor, anlıyorum). sonra 99 depreminin olduğu gece, saat 3'e kadar Kaya ve benle balkonda sohbet ediyor. Köpekler uluyor deli gibi, hayırdır diyoruz. Depremden dakikalar önce gidiyor. evine gidiyoruz bir gün, annesi karşılıyor bizi. kısa boylu, güler yüzlü bir kadın. mütevazi evinde çay içiyoruz. Kayayla müthiş bir kavganın ardından ayrılmaya karar veriyorum. Melih arıyor iş yerimi. Defalarca. Saatlerce konuşuyor benimle. Boş odalardan birinde hem onunla hem de kafamda Kaya ile kavga ediyorum. Ne gerek var, sen bu ilişkiye ne çok çaba harcadın diyor. bugün Oyanın hatırlattığı gibi, hastaneye yatıyorum bir gün, acile. Bir saat içinde geliyor, gecenin bir yarısında. Sabaha kadar yanımda kalıyor, sabah da eve götürüyor. Sırdaşım oluyor, sahip olduğum tüm sırları paylaşıyor benimle. Yargılamıyor, kızmıyor, sadece dinliyor. Sadece bana değil, tüm arkadaşlarına yapıyor bunları. Durmadan, laf etmeden, banane demeden.

Şimdi nasıl düşünürüm attığı kazıkları? Bu kadar iyi bir insanı başka türlü nasıl hatırlayabilirim? Haksızlık olmaz mı ona? Ölümünü küçümsemek, sadece eh naapalım Allah rahmet eylesin demek nasıl elimde olur?

Hayır, genç öldüğü için değil, sadece öldüğü için çok üzgünüm...


Güle güle dostum Melih.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba, ben de Melih'in mahalleden arkadaşıyım. Okuduklarımdan ve duyduklarımdan tam olarak ne olduğunu ve nasıl olduğunu anlayamasam da çok üzüntü duydum.Sizin de kim olduğunuzu anlayamadım. Bana mail adresime bilgi verebilirseniz çok memnun olurum.
ozlemileri01@hotmail.com