4 Eylül 2008 Perşembe

ODASI FASULYEDEN SOFASI EKMEKTEN

Yıllar önce, küçük bir kiz çocuğu iken kardeşimle odamızda battaniyelerden filan çadır kurardık. Çocukluğunu layığı ile yaşamış her Allah kulunun yaptığı gibi... Öyle severdik ki o çadırın içini, acıktığımızda ekmek arası peynir hazırlayıp orada yediğimiz, gerekli gördüysek orada yatmışlığımız olmuştur çokça. O zaman bana sorsalardı, hayatımı o çadırda geçirmek istediğimi söylerdim muhakkak. Orada uyanıp giyineyim, çocuklarımı oradan okula uğurlayayım ve küçük müçük demeden, akşama kuru fasulyeler pişireyim olmayan mutfağında kokuta kokuta. Çocukluk işte, hayal gücü ve hayat deneyimsizliği neler neler düşündürtür insana. Halbuki çık dışarı, koş bayırlarda, git böceklerin tırtılların hayatını incele, di mi ama. Hepsini yapmışlığım varsa da, bana hiç bir şey o çadır içindeki huzur vermemiştir o zamanlar.

Geçmişi orada bırakıp bugüne gelelim. İnsanın çocukluğunu kaybetmemesi harbi hoş birşey. Eminim bu satırları okuyan herkesin içinde gün yüzüne çıkmayı bekleyen, kendi gibi bir deli bulunca da bağlasan durmaz bir çocuk vardır. Benimki beni arada ziyaret eder mesela. Pek sevinirim geldiğine, çünkü yetişkinlik hayatı bazen bunaltır adamı. Eyleme geçmese bile hayal kurmak ister beynim. Artık çadırlara sığmadığım için de ebadıma uygun düşlerin peşine giderim. Tıpkı dün olduğu gibi. Dün, yetişkinlik görevlerimden biri için şu yeni açılan ve "küçücük fıçıcık amma pek bir değişik" dedikleri 365'e bir gideyim çocuklarla dedim. Görev, Çağlaya beyaz çorap ve kırtasiye malzemesi almaktı, ama dönerken elimdeki torbalarda kendim için iki bluz ve çocuklar için kitap vardı. Bir şeyleri yanlış yapmamı dert etmedim fakat. Çünkü yemek için oturduğumuz hamburgercinin oyun parkı beni benden almıştı o sırada. 7 yıldır muhatap olduğum onca oyun parkı, onca salıncak, kaydırak ve tathıravalliden sonra, bu tarz hiç bir şeyin beni zerre etkilemeyeceğini düşünürdüm. Bu yüzden de çocuklar parkta oyuna dalmışken, ben yarı açık yarı kapalı uykulu gözlerimle onların patateslerinden tırtıklayıp beyaz çorabı nerede bulabileceğimi düşünüyordum. Patatesler bitince kalktım ve gitme vaktini haber vermek üzere oyun parkına yöneldim. Aman Allahım yav. Olamaz yav. Bu.. bu bir oyun parkı olamazdı. Bu olsa olsa benim minik güzel evim olmalıydı. Hani fasulye kokulu, ekmek kırıntılı kırmızı evim. Ya bir oyun parkı bu kadar mı çekici olabilir ya. Çocukları unutup bir anda nerede kitap okuyabileceğimi, nerede uyuyabileceğimi, ve dahası nerede misafir ağırlayacağımı düşlemeye başladım. Utanmasam ayakkabılarımı çıkarıp uzanacaktım kırmızı deri zeminine. Aklımdakiler sığmamış olacak, döndüm çocuklara burada yaşamanın ne eğlenceli olacağını söyledim. Sadece evet dediler, çünkü bu onlar için olağanüstü bir şey değil,her gün her saniye zaten böyle hayallerin peşinde değiller mi ki. Ve ayakkabılarını giyip elimi tuttular.

Bugünse akşam üzeri Kızılay yapalım dedik, babamız kaç gündür nöbette ne de olsa. Yolumuz üzerinde Alkım kitabevi var, %20 indirimli alabiliyoruz kitapları, bu yüzden her gittiğimizde birşeyler alıp çıkıyoruz oradan. Bugün de durakladık, biraz bakındık ve yolumuza devam ettik. Kitapevi sanırsam mali problemler yaşıyor, çok ayaküstü olmadığı, daha doğrusu gençlerin bir türlü ilgisini çekemediği için de genellikle oldukça tenha. Çocuk kitapları üst katta, Dost kadar çekici olmasa da kalabalıktan uzakta, rahatça kitaplara bakmak için ideal. 8 gibi Kızılayda işimizi bitirdikten sonra tekrar önünden geçerken Alkımın kapanmış olduğunu gördük. Birden, şimdi kitapçıda olsaydık, gece orada yatsaydık ne güzel olurdu di mi? dedim. Bunların gözü parladı, Sinan hemen bütün kitapları okuyacağını, sabah da, sanki bu dünyadaki en şahane şeymişçesine kitaplar arasında uyanacağımızı söyledi. Çağlaysa bir dahaki gidişimizde, gece yatıya kalmak için sahibinden izin istememi rica etti. Lan durun nooluyo, hayal oolum bunlar hayal. Ama ne hayal. Düşünsenize bir kitapçıda sabahladığınızı. Neyi okuyacağınızı şaşırırsınız, yaparsınız kitaplardan bir döşek, sabah salyanız akmış halde uyanırsınız. Of yaa, vallahi çok canım çekti şimdi. Yoksa deliye yatıp şansımı denesem mi...

İşte böyle, ben her sabah ayrı bir yerde uyanır, her gece başka bir yeri evim yapardım bana kalsa. Ama bu tür işler bana kalmıyor, toplum ana cıs yapar sonra, başlarım senin çocukluğuna da sana da der, al git kitabını başka yer de oku, deli...

1 yorum:

Nazlila dedi ki...

"herkesin içinde gün yüzüne çıkmayı bekleyen, kendi gibi bir deli bulunca da bağlasan durmaz bir çocuk vardır." demissin, ne de güzel demissin. Bir önceki blogumda tam da demeye calistigim sey buydu iste, colpanlarla futbol ve misket oynadik mi, oynadik! daha ne.. dahasi yok.. bu iste.. bir anda cocuk olmustuk.. :))