5 Ekim 2009 Pazartesi

Son girdi tarihime bakınca utandım birden. Biraz uzun olmuş sanırım. Geç olsun güç olmasın. Ya da az olsun tam olsun. Ya da en iyisi hiç olmasın.

Iyy ne fena bir başlangıç... Uzun süredir neden yazmadığımı da açıklıyor bir taraftan. Yazmayı unuttum. Eskiden, ki 1940'lar değil elbet, hani yazmaya çok hevesli olduğum zamanlarda, gece yatarken aklıma blog cümleleri gelirdi. Yarın yazayım bunu bari derdim. Ana ne güzel bir cümle, bunu ben mi kurdum derdim. Fakat ne yazık ki unutacaksın derdi öbür ses. Onlar dövüşürken uykuya dalardım ne güzel.

Şimdi ne aklıma güzel cümleler geliyor, ne de kafamda salak iki ses kavga ediyor. Hayat değişimle güzeldir diye yeni bir ekole takılıyorum şu sıralara galiba. Ya da o bana takılıyor, emin değilim. Kafamdaki sesleri ikiden on ikiye çıkardım, e gücü hızlandırınca düşünceler çorap söküğü gibi gelmeye başladı. Ama çorabın söküğü her daim iyi olmuyor elbet. Hele de çorabı örmeye çalışıyorsanız. Ben şahsen çorap örmeyi bilmem, sökmeyi hiç hiç bilmem. O yüzden konuyu çoraptan atkıya geçirmeyi teklif ediyorum. Atkı ve bere. Başlığımız bu.

Örgüye başladım yıllar yılı istediğim şekilde. Hayır, tabi ki de kimse atkı ve bere örünce züper örgücü olmuyor. Ama kendimi bir şey sanıp "ben KAZAK örecem" dediğim yıllardaki şiş ve yünlerim tozlanmış ve güvelenmiş halde beni bekliyordu (şişler güvelenmemiş olabilir). Diyeceğim o ki, zaman geçiyor, bi bakıyorum gençliğimden beri istediğim bir çok şeyi yapmaya tenezzül etmemişim. Hem istemişim hem tenezzül etmemişim. Komik miymişim neymişim... Şimdi, internetten bulabildiğim örgü sitelerine girip Selanikti, Nohuttu, Ajurdu öğrenmeye çalışıyorum. Bu aşamada çalışmaktan başka bir şey gelmiyor elimden, öğrenmenin ö'süne geçemedim henüz. Çünkü ilmek atlayın diyorlar, çünkü ilmek üretip ip geçirin diyorlar, çünkü alttan alıp üstten çıkın diyorlar, Allah aşkına, bunlar ne istiyorlar? Bir kere ilmek üretmek ne? Beni ilgili görünce bildiğimi mi varsayıyorlar? Hem benim üreteceğim ilmekten kimseye hayır gelmez ki, bir ilmek üretirim daha da kimse düzeltemez. İşte yani, bu gibi ufak problemlerim olsa da, sebatla örüyorum. Televizyon karşısında, arkadaş evlerinde çay eşliğinde, ve en çok da çocuklar mutfakta derslerini yaparken.

Çocuklar demişken, bilindiği üzere Sinan da artık okullu oldu. Sabah ve akşam üzeri iyi, öğlen huysuz, akşamsa limoni... Ödev yaptırmanın zorluğunu unutmuşum. Öyle gıcık saatler ki, örgüye sırf bu yüzden bile başlamış olabilirim. Lan zaten öğrendiği üç harf, yazacağı tek harf, onu da her harften sonra mola vererek mi yazar insan aa! Durup durup gülmeler, ablasına laf atmalar, dur çişim geldi, dur kalemim zıpladı, anne çok harf var! Bu adam beni nakışçı da yapar yakında.

Bir de ev arama faslım var, ki beynimi döndürüyor. Çocukları okula bırakınca eve bir dönüyorum, çayın altını bir yakıyorum, sonra bir başlıyorum hurriyet emlaktan artık ezberlediğim ilanları teker teker açmaya. Hepsi toplam 6 dakika filan sürüyor, yok bakmam değil, evden içeri girip çayım elimde ev bakmaya başlamam. önceleri sadece aşağı ayrancı ve kavaklıdere'de aranırken, şimdi gop da eklendi ilanlara. Çünkü okula yakın (ve Hilton'a tabi) sokaklarda bizi bekleyen 2. kot, hadi çok çok şanslıysak 1. kot bir daire bulabiliriz. Güneş görüp görmemesi, odalarının karış hesabıyla ölçülmesi, tuvaletin, mutfağın hurdadan az hallice olmaları önemli değil, ilanlarda hep güzel taraflar ön plana çıkarılacak ya, 1. kot ya da işte giriş katı bir dairenin ilanında bulabildiği en güzel olayı yazmış amcam: asansörü var! en güzel tarafı buysa Allah sahibine bağışlasın ne diyeyim...

Öte yandan (ay hiç de sevmem bu tabiri), gop'ta, okuldan epey uzak bazı 2. kot daireler bir hoş bahçelere açılıyor ki, ulen cennet be bura diyorum bilgisayar ekranına. O bahçe bütün yer altılığı, böcek korkusunu, karanlığı silip süpürebiliyor. Düşünsenize, sadece evinize özel, yemyeşil şirin bir bahçeniz olacak. Bir de güzel döşemişler bahçeyi, hani bir bahçe ne kadar çekici döşenirse artık, hayallere dalmamak imkansız.

Hayal demişken, dün çocukları her zamanki gibi oturttum mutfak masasına, başlayın hade ödevlerinize dedim, ben de örgümü alıp geçtim karşılarına. 5 dakika sonra Sinan olayı başlattı: Keşke bu dünyada sadece sen ve ben kalsak abla. Abla durur mu bu mücevher gibi hayali zenginleştirmeden: Evet, başka kimse olmasa,sadece sen ve ben, ayy Sinan ne güzel olur düşünsene. Ses etmeden dinlemeye başladım. Aman efendim, bu çocuklar meğer biz insanlardan amma şikayetçiymiş, amma rahatsız ediyormuşuz onları. Evden çıkıp önce markete gittiler, oradaki bütün danino ve kakaolu sütleri götürdüler. Sonra okula gidip, neden bilmem, sınıf kapılarını tekmelediler ve koridorda gürültü yaptılar. Sonra sırayla oyuncakçıya dalıp bütün barbie ve pahalı oyuncakları aldılar, eve getirdiler. Evin anahtarını unuturlarsa Sinan balkona tırmanıp camları kıracak ve kapıyı açacakmış (bak sen..). Biraz düşününce, neden evimizde kalıyoruz ki, Efelere gidelim orada kalalım dediler (Efelerin villaları var). Her katta odalar varmışmış, her gün bir katta kalırlarmış. En sonunda dayanamadım, peki nasıl gitmeyi düşünüyorsunuz o kadar yere, diye sordum. Arabayla dedi Çağla. Kim sürecek o arabayı dedim. E işte ehliyetsiz oraya buraya çarpa çarpa giderim, nasıl olsa kimse olmayacak etrafta dedi. Öyle seri cevap verdi ki, bu hayalin taslağı daha önceden kuruldu mu ki acep dedim kendi kendime. Muhabbetin tamamını hatırlamıyorum maalesef, ama detaylarla filan 1 saate yakın sürdü. En sonunda duruma el koyup çocukları mutfaktaki gerçek dünyaya döndürmek zorunda kaldım. E bu da epey sürdü, kolay değil, sen bir eli cipste bir eli pahalı oyuncakta, Efelerin ikinci katında playstation oynarken al çocuğu dar bir mutfaktaki ev ödevine geri gönder. Kappe dünya işte...

Yazacak bir son cümle bulamadım. Pat diye kesmek de racona yakışmaz. İyisi mi ben buradan herkesi öpeyim ve anlatacak daha bir sürü konu olduğunu ekleyeyim. Ama kısa kısa, böyle her gün, aklıma geldikçe, kasmadan yazacağım artık bloglarımı.

3 yorum:

Börek dedi ki...

bende efelelerin villaya gitmek istiyom. parantez içinde bizim binada kiralık var şu ara..

Nazlila dedi ki...

Ösicim tekrar hosgeldin, acikcasi cok özlemistim! Sinanla Caglayi cok öp emi! :))

Pinar dedi ki...

:)))))))))