11 Şubat 2012 Cumartesi

Bugün dünden biraz daha iyiydim... Ama biraz daha.

Sabah herkeslerden sonra kalktım, yine de kahvaltı hazırlama bana düştü. Güzel güzel, sakin sakin yaptık kahvaltımızı. Bittiğinde de bir ben kalmıştım sofrada. Hemen öğlen için sebze çorbası koydum ocağa. Bunalım da olsak tedbiri elden bırakma, çocuklar aç kalır mazallah!

Bütün günüm, bir çeviri yaparak, bir gazete okuyarak, bir uyumaya çalışarak geçti. Normaldi her şey. dün, yaşanmamış gibi sanki... ara ara düşünceler sardı, hemen kalktım pozisyon değiştirdim.

4 gibi, dans kursu için çıktık. sosyalleşmem lazımdı, Çağlanın sınıf arkadaşının, oldukça telaşlı ve çok konuşan annesi ile o görevi de yerine getirdim. ama hani, epey zorlama... dans kursuna bırakıp çocukları, Paşabahçeye gidiverdim bir koşu. Çiğdemler çağırmıştı akşam için, hediye alayım bari dedim. hoş bir beyaz kafes aldım. bir ara fazladan param olursa kendime de alacağım. Özgeyi aradım yolda, açmadı. ev işi ne oldu diye soracaktım. canım birileri ile konuşmak istedi sürekli. Pınarı da aradım, o da açmadı. bir cevapsız aramayı daha kaldıramayacağımdan, kimseyi aramadı sonra.

dans kursu bitti, yavaş yavaş Çiğdemlere yürümeye başladık. Sinan hasta, muhtemelen ablasından geçti; nezle ve baş ağrısı. hiç bir ilaç vermiyoruz, evde ilaç yok zaten. doktor çocuğu olmasaymış o da! Yolda Kadir Hocaya rastladık, markete gidiyormuş. çocukları onunla markette bırakıp Çiğdeme gittim. Barış açtı kapıyı, annesi banyodaymış. Çok hoş döşenmiş bir evleri var Çiğdem ve Kadir Hocanın. Minik ama detaylarda şahane bir ev. Çiğdem bir sofra dolusu yiyecek hazırlamış. Hasta mısın, dedi bana. Yok, dün bütün gün ağladım, dedim. nedense şaşırmadı. hiç öyle, yaa nedeeeen tarzı soruları olmadı. gözler gitmiş, dedi sadece. o sormayınca haliyle ben anlattım. hani yeni bir olay ya benim için böyle gün boyu salya sümük olmak, araya espriler kata kata anlattım halimi.


yemeğe oturmamız 8'i buldu. açlığım gitmişti hoş, bir miller götürdüm. işte o sıralar fark ettim ki, bu bendeki hal öyle iki günlük bir şey değil. galiba gerçekten depresyona girdim. Üstelik Kaya ilaca başlayayım sana, bile dedi. istemem ilaç, ben bi ağlayayıp geleyim. Dün bir şişeye yakın şarabı götürmeme rağmen, bu akşam Çiğdemlerde üç bira içtim. hakkaten beklenmedik şeyler benim için.

Okuldan (Kadir Hoca çocukların öğretmeni aynı zamanda), öğretmenlikten, evliliklerden, çocuklardan, dekorasyondan, tatil planlarından bahsettik. Çiğdem, her gördüğümde daha da sevdiğim bir kız. iyiliği yüzünden akıyor. fakat çok uzun süredir depresyonla ve panik atakla uğraşıyor. onunkinin yanında benimki şımarıklık gibi geliyor. ama maalesef bu durum elimde değil. dedi ki Çiğdem; oysa ki sen çok güçlüsün, çok şaşırdım aslında şu durumuna. böyle ufak tefeğe prim verecek kız değilsin, valla hayret... yaaa, öyle olmuyor işte. g30 sene güçlü geçinsen de bir gecede bütün süngün düşebiliyor. hele şu durumda kuyruğu dik tutmaya çalışmanın hiç manası yok. ne hissediyorsam onu gösteririm, bir de rol yapamam anacım.

yazmak iyidir diye yazıyorum iki gündür. yazmak istiyorum. beni kendime getirmese de iyice geliyor. bir de Kayanın koynunda uyuyayım. Çok uzun süredir hiçbir koyun aramamıştım. Hiç bu kadar zayıf olmamıştım. Kimseye ihtiyaç duymamıştım. Tek başıma her şeye yetmiştim. Şimdi kara kara pazartesiyi düşünüyorum. Kaya işe, çocuklar okula gidince ne yapacağım? Tek başıma kalmak istemiyorum, yanımda kimse de istemiyorum. Televizyon, kitap, bilgisayar, hiç bir şey içimdeki baskıyı azaltmıyor. Gündüz yine iyiydim ama Çİğdemlerde bir ara yine ağlayacak gibi oldum.

Off, yazayım bari buraya sık sık...

Hiç yorum yok: